Almanya-UNESCO Dünya Mirasına Sahip Eski Kentler

 

UNESCO Dünya Mirası ve Almanya

(Bu makalede alıntı bilgi ve görseller mevcuttur!)

 

(- UNESCO – Germany – )

 

Doğal Harikalar ve Ünlü Mimariler ele alındığında, Almanya gerçekten de şaşırtıcı doğal ve insan yapımı simge yapılardan bolca barındırıyor.

Dünyadaki hemen hemen her ülkenin listede en az bir yeri bulunurken, Almanya dünyada UNESCO‘ya ait en fazla alana sahip üçüncü ülke (54) olup, sadece İtalya’nın (58) ve Çin’in (56) ardından geliyor.

Aachen Katedrali, Köln Katedrali, Trier Katedrali, Naumburg Katedrali, Wies Hac Kilisesi, Messel Çukuru Fosil Alanı, Lübeck Hanse Şehri, Corvey Manastırı, Rammelsberg Madenleri, Wartburg Kalesi, Potsdam ve Berlin Sarayları ve Parkları, Regensburg Eski Kenti, Quedlinburg Eski Kenti, Augustusburg Kaleleri, Konstanz Gölü, Würzburg Residence.. bunlardan bazıları..

 

Daha Geniş Sunumu İle ;

Almanya- UNESCO D. Miras Haritaları

***

Şu anda dünya çapında 168 ülkede 1.223 UNESCO Dünya Mirası alanı bulunmaktadır. Almanya’da Wattenmeer’den Köln Katedrali‘nden, eski kayın ormanlarından Augsburg su yönetim sistemine kadar toplam 54 kültürel ve doğal miras alanı UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Brandenburg’dan Bavyera’ya kadar uzanan Almanya’yı oluşturan 16 eyalet, her biri zengin tarih ve mirasla dolu, tamamen benzersizdir. Hatta ülke geneline dağılmış 54 UNESCO Dünya Mirası Alanı bulunmaktadır; bu da Almanya’nın mirasını sürdürülebilir bir şekilde korumada olağanüstü bir iş çıkardığının bir başka kanıtıdır. İster inanılmaz derecede iyi korunmuş eski bir şehrin dolambaçlı ortaçağ sokaklarını keşfetmeyi, ister tarihi bir kaplıca kasabasının termal sularında rahatlamayı tercih edin, burada yapılacak o kadar çok şey var ki, hepsini görmek için biraz daha uzun süre kalmak isteyeceksiniz.

Listedekiler orjinal isimleri ile ;

Aachen Cathedral, Speyer Cathedral, Würzburg Residence (+ Court Gardens & Residence Square), Pilgrimage Church of Wies, Castles of Augustusburg & Falkenlust at Brühl,  St Mary’s Cathedral & St Michael’s Church at Hildesheim, Roman Monuments,  Cathedral of St Peter and Church of Our Lady in Trier,  Frontiers of the Roman Empire, Hanseatic City of Lübeck, Palaces & Parks of Potsdam and Berlin, Abbey and Altenmünster of Lorsch, Mines of Rammelsberg, Historic Town of Goslar & Upper Harz Water Management System, Maulbronn Monastery Complex,  Town of Bamberg,  Collegiate Church, Castle & Old Town of Quedlinburg,  Völklingen Ironworks,  Messel Pit Fossil Site, Bauhaus and its Sites in Weimar, Dessau and Bernau, Cologne Cathedral, Luther Memorials in Eisleben & Wittenberg,  Classical Weimar, Museumsinsel (Museum Island), Berlin Wartburg Castle, Garden Kingdom of Dessau-Wörlitz, Monastic Island of Reichenau, Zollverein Coal Mine Industrial Complex in Essen,  Historic Centres of Stralsund and Wismar, Upper Middle Rhine Valley, Muskauer Park / Park Mużakowski, Town Hall & Roland on the Marketplace of Bremen,  Old town of Regensburg with Stadtamhof,  Ancient & Primeval Beech Forests of the Carpathians & Other Regions of Europe, Berlin Modernism Housing Estates,  Wadden Sea, Fagus Factory in Alfeld,  Prehistoric Pile Dwellings around the Alps,  Margravial Opera House Bayreuth, Bergpark Wilhelmshöhe, Carolingian Westwork & Civitas Corvey, Speicherstadt & Kontorhaus District with Chilehaus,  The Architectural Work of Le Corbusier, an Outstanding Contribution to the Modern Movement,  Caves & Ice Age Art in the Swabian Jura,  Archaeological Border complex of Hedeby and the Danevirke,  Naumburg Cathedral,  Erzgebirge/Krušnohoří Mining Region,  Water Management System of Augsburg,  Frontiers of the Roman Empire – The Danube Limes (Western Segment),  Frontiers of the Roman Empire – The Lower German Limes,  Mathildenhöhe Darmstadt,  ShUM Sites of Speyer, Worms and Mainz,  The Great Spa Towns of Europe,  Jewish-Medieval Heritage of Erfurt,  Schwerin Residence Ensemble,  Moravian Church Settlements.

 

Önemli olanlara bir bakalım..

  • Aachen Katedrali – –konum ;

Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde Aachen şehrinde bulunn kilise, antik bir Roma termal kompleksinin kalıntıları üzerinde yer alırken, dokunaklı bir şekilde kendini hissettirmektedir. Ancak, Kutsal Roma İmparatoru – Şarlman –  Charlemagne’ nin MS 793 yılında yapımını emrettiğinde amaçlnmış eser bu değildi. Kesin olarak bilinen şey, eski imparatorun Aachen’ı Batı Almanya’daki en sevdiği dinlenme yeri olarak gördüü idi. 814 yılında tamamlanamadan önce vefat etmesine rağmen, katedralin Karoling mimarisi ve kültürel önemi, onu 1978 yılında Almanya’da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren ilk yer haline getirmiştir.

İkinci Dünya Savaşı sırasında zarar görmeyen Almanya’daki birkaç mimari simge yapısından biri olan bu yapı, Geç Klasik, Osmanlı ve Staufian* dönemlerine ait geniş bir ortaçağ sanat koleksiyonuna da sahiptir. Koleksiyonda, İsa’nın kundak bezleri olduğu iddia edilen kalıntılar da bulunmaktadır (*Hohenstaufen Hanedanı, 1138-1254 yılları arasında Orta Avrupa’da hüküm sürmüş bir kraliyet ailesidir). Aachen Katedrali’nde, yaklaşık 2500  m2 mermer kaplama ve ayni oranda mozaik süslemeler arasında kalmış Roma-Alman kralı taç misalidir.

 

  • Köln Katedrali – konum ;

 

Temeli yaklaşık 800 yıl önce atılmıştır. O zamanlar büyük hedefli olsa da, tamamlanmasının 632 yıl süreceğini ve  hala dünyanın en yüksek ikiz kuleli kilisesi olarak ayakta kalacağını hayal bile etmek mümkün değildi. Tamamlandığında, 1884 yılında Amerika Birleşik Devletleri‘ndeki Washington Anıtı tamamlanana kadar dünyanın en yüksek binası unvanını elinde tutmuştur. Dış cephenin muhteşem detayları, iç mekanın ihtişamının yanında sönük kalmakta. Son derece süslü dekorlarla dolu yan koridorları incelemeden önce, merkezi nefde kendinizi kaybetmeniz çok kolay olacaktır. Şüphesiz Katedral Almanya’daki en güzel UNESCO yapılarından biridir. Ülkenin en ikonik yapılarından ve  Gotik mimarinin en güzel örneklerinden biri olan bu katedral, her yıl milyonlarca ziyaretçiyi kendine çekiyor. Ren Nehri’nin kıyısında bulunan bu görkemli yapı, Köln Merkez İstasyonu’nun (Köln Hauptbahnhof) hemen yanında yükselir. Katedralin merkezi konumu, şehirdeki birçok turistik yere de kolay erişim sağlayıcısı olur.

Katedral, özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında aldığı hasarlara rağmen ayakta kalmayı başarmış ve tarihi dokusunu korumuştur. Katedral, Aziz Petrus ve Meryem Ana’ya adanmıştır ve Hristiyanlık dünyası için büyük bir öneme sahiptir.
Özellikle Güney Kulesi’ndeki seyir platformuna çıkmak istiyorsanız, etrafta dolaşmak için biraz zaman ayırmak gerekir. Yaklaşık 100 m.  yüksekliğindeki tepesine çıkan 533 basamak biraz zorlayıcı  gelebilir, ancak Köln’ün panoramik manzarası kesinlikle buna değer olacaktır.

Katedral genellikle sabah 06:00’dan,  akşam 19:30’a kadar açıktır. Ancak, dini ayinler veya özel etkinlikler sırasında bazı bölümler kapalı olabilir. Giriş Ücreti: Katedralin ana bölümü ücretsiz ziyaret edilebilir. Ancak, kulelere çıkmak için bir ücret ödenmesi gerekmektedir.

 

  • Trier Cathedral – St. Peter’s Cathedral – konum ;

Renanya-Palatina Eyaletindeki Trier şehrinde bulunan katedral , 3. yüzyılda “İkinci Roma” olarak bilinen ve Roma İmparatorluğu’ndan modern dönemine kadar kültürel mirasın temel direği olmuştur. Almanya’nın en eski şehrinin başlangıcına tanıklık eden, iyi korunmuş birkaç Roma yapısı hala ayaktadır. Bunların başında, kime sorduğuna bağlı olarak, UNESCO’nun görüşünü dikkate alırsak, Aziz Petrus Katedrali gelir. Katedralin tarihi 1700 yıl öncesine dayanır ve birçok insan Almanya’nın en eski kilisesi olduğunu iddia eder.

Almanya’nın en eski piskoposluk kilisesinin Almanya’nın en eski şehrinde yer alması son derece de uygun olmuştur. İmparator Konstantin döneminde, M.S. 310 ile 320 yılları arasında bir Roma konut binasının kalıntılarından bir bazilika inşa edilerek başlanmış ve bu bazilika 329 yılında daha büyük bir kilise yapısına dönüştürülmüştür..
Katedralin içinde ilk bazilikanın kalıntıları ve orijinal Roma duvarları bulunmaktadır. Eeski bir gelenektir, ana girişin yanındaki eski Katedral Taşı’ndan kaymak bir alışkanlık olmuştur?. Bu taş, bir zamanlar eski destek sütunlarından biri olan 4 metrelik bir sütundur.

Heilig-Rock-Tage (Kutsal Cüppe Günleri) ; Trier Katedrali sadece Hıristiyanların buluşma yeri değil, aynı zamanda bir hac yeridir de. Çünkü burada, ünlü kutsal emanet olan “Kutsal Cüppe” 1891 yılından kalma ahşap yapıda cam içinde   tapınağın altında muhafaza ediliyor. Kutsal Cüppe sadece Kutsal Cüppe Günleri sırasında ziyaret edilebilir .

 

  • Naumburg Katedrali – konum ;

Belki de Aşağı Saksonya’da (Saksonya-Anhalt Eyaleti’nin güneyinde) yer alan ama adında iki aziz adı geçen bir katedral ‘e pek sık rastlanmaz. Ancak, Naumburg Katedrali, diğer adıyla Aziz Peter ve Aziz Paul Katedrali, Almanya’daki 42.500 kilise arasında olası bir istisna olarak öne çıkıyor olacaktır.
Katedralin içinde, en eski ses geçirmez odalardan biri bulunuyor. Elisabeth Şapeli, yukarıdaki kuleyi desteklemek için aşırı mühendislik ürünü duvarlarla çevrilidir ve sessizlik odası olarak bilinir. Duvarları o kadar kalındır ki, sürekli iklim kontrolünü sağlar. Bu da yapının ortaçağ sonrası dönemde depo olarak kullanılmasına neden olmuştur.
13. yüzyıldan kalma katedral, 900 metrekareyi aşan bir hazine mahzenine de sahiptir ve bu orta Almanya’daki en büyük Romanesk mahzenlerden biridir. İç mekanı yeterince gezdiğinizde, Aziz Peter ve Aziz Paul Katedrali’nin dışındaki bir dönümlük bahçe, eski göletleri ve burçları arasında huzurlu doğa alanını sunuyor.

 

  • Wieskirche (Wies Hac Kilisesi)  – konum ;

Bavyera eyaletindeki Steingaden belediyesinin Weilheim-Schongau bölgesinde yer alan kilise, İlk bakışta biraz kıyı köşede gibi görünüyor olsa da,  Alp dağlarının eteklerindeki Bavyera kırsalındaki konumu son derece huzur verici ortamında, kilisenin fiziksel büyüklüğü yerel cemaat nüfusunu kat kat aşmakta.

1738 yılına geri dönmek gerekir. O yıl, sıradan bir ahşap İsa heykeli oldukça ağlamaklı bir halde bulunmuştu. Bu yeri korumak için, mucizevi heykeli barındıracak ahşap bir şapel inşa edildi. Bavyera’daki Steingaden yakınlarındaki Alp vadisinin güzel ortamında iyi bir şekilde korunan ve mimar Dominikus Zimmermann’ın eseri olan Wies Kilisesi (1745–54), Bavyera Rokoko’sunun  renkli bir başyapıtıdır.Kilise, Neuschwanstein Kalesi ve Zugspitze dağına yapılan geziler için ideal bir buluşma noktası olan Füssen kasabasının yakınında bulunmaktadır.

 

  • Messel Pit Fosil Alanı / Messel Pit Fossil Site  – – konum ;

Almanya’nın Hessen eyaletinde,  “Frankfurt am Main” kentinin yaklaşık 35 km. güneydoğusunda, Darmstadt yakınlarındaki bulunan Messel çukuru  yalnızca 42 hektarlık bu alanı, yaklaşık 190 metre kalınlığında zengin bir fosil yatağı olan petrol şisti barındırmaktadır. Madencilik faaliyetleriyle keşfedilen alan, günümüzde korunmuş ve evrim tarihi bilgimize büyük katkı sağlayan önemli paleontolojik araştırmalara konu olmuştur. Önemli bilimsel keşifler arasında, olağanüstü iyi korunmuş fosil yarasalarda ekolokasyon evrimi çalışmaları ve primatların, kuşların ve böceklerin evrimi hakkında hayati önem taşıyan yeni veriler yer almaktadır.

1990’ların ikonik filminin çok daha sakin bir versiyonu olsa da, dünyadaki türünün en önemli fosil koleksiyonlarındandır. Gerçek hayata dönersek, fosil çukuru, Almanya’nın fosilleşmiş geçmişinden kalma eski bir gölün içinde bulunan, hizmet dışı bırakılmış, yarım mil genişliğinde bir açık ocak madenidir. Messel Çukuru Fosil Alanı, memelilerin tüm ana kara ekosistemlerine yerleştiği Eosen döneminin anlaşılmasına katkıda bulunan en iyi alan olarak kabul edilmektedir. Çukur, 57 milyon ila 36 milyon yıl öncesine denk gelen ve Dünya ikliminin daha sıcak olduğu Eosen döneminde, yüzey alanı yaklaşık 1,5 km² olan derin bir gölün bulunduğu yer gibi görünüyor.  Özellikle memelilerin evriminin erken evreleri hakkında eşsiz bilgiler sunar ve tam eklemli iskeletlerden bu döneme ait hayvanların mide içeriklerine kadar olağanüstü iyi korunmuş memeli fosilleri içerir. Bunlar arasında 100’den fazla bitki türü, 8 balık, 31 sürüngen, 5 amfibi, 50’den fazla kuş ve 30’dan fazla omurgasız türü bulunur.

Bu bölgede yapılan geziden elde edilen bilgiler, yakınlardaki Messel kasabasındaki fosil ve yerel tarih müzesinde, Darmstadt’taki Hessen Eyalet Müzesi’nde ve Frankfurt am Main’daki Senckenberg Doğa Tarihi Müzesi’nde daha ayrıntılı olarak incelenebilir.

 

  • Lübeck – Hanse ŞehriHanseatic City of Lübeck – Konum ;

    Almanya’nın Baltık kıyılarındaki ikinci büyük şehri Lübeck. 200.000′ den biraz fazla nüfusu ile, bir şehirden ihtiyaç duyabileceğiniz tüm olanakları ve kültürel teklifleri sunacak kadar büyükken, aynı zamanda küçük bir şehir havasını da koruyor – özellikle de zamanınızın çoğunu Altstadt (Eski Şehir) adasında geçiriyorsanız. Şehirden uzaklaşmak istediğinizde ise ritmik dalgaları ve plaj tatil beldeleriyle Baltık kıyı şeridi sadece bir adım ötenizde. Lübeck, Baltık Denizi’nin yaklaşık 18 kilometre güneybatısında, Trave Nehri’nin ağzında yer alıyor. Hamburg’a arabayla yaklaşık bir saat uzaklıkta ve Danimarka sınırına da oldukça yakın.

    Hansa Birliği, Almanya’nın kuzeyindeki kentlerin ve yabancı ülkelerde yaşayan Alman gruplarının karşılıklı çıkarlarını korumak amacıyla kurdukları ticari örgütlenmedir. 13. yüzyıldan 15. yüzyıla değin Avrupa’nın kuzeyinde önemli bir ekonomik ve siyasal güç olmuştur. Orta Çağ Almancasında “birlik” anlamına gelen Hanse sözcüğü, Got dilinde “takım” ya da “bölük” anlamındaki bir sözcükten türemiştir (Gotlar, Güney İskandinavya’nın Gotland bölgesinde oturan eski bir Cermen kavmidir).

    Tüm Hansa şehirlerinin kraliçesi Lübeck, 1143 yılında ‘Baltık kıyısındaki ilk batı şehri’ olarak kurulmuştur. Orta Çağ atmosferi ve tarihi ve kültürel güzellikleri, bugün hala şehrin muhteşem şehir manzarasına hakim olup, şehrin Özgür ve Hansa şehri olarak görkemli geçmişini anımsatmaktadır. 12. yüzyılda kuzey Almanya’da kurulan Lübeck, Baltık ve Kuzey Denizi ticaret yollarında tekel sahibi olan bir ticaret şehirleri birliğinin en önemli şehriydi. II. Dünya Savaşı sırasında hasar görmesine rağmen, 15. ve 16. yüzyıldan kalma patrisyen konutları, anıtları, kiliseleri ve depolarıyla Eski Şehir’in düzeni orijinal haline sadık kalmıştır. Küresel ticaretin en görkemli ilk merkezlerinden biri olan Lübeck, her zaman oldukça özel bir yer olmuştur. Sularla çevrili Eski Kent, yedi kulesi ve beş ana kilisesiyle 1.000 yıllık hareketli bir tarihin izlerini taşır. Gotik, Rönesans, Barok ve Klasik dönem yapıları, dar sokakları ve ara sokakları, kiliseleri ve manastırları, tüccar evleri ve surları bir araya gelerek dikkat çekici bir bütün oluşturduğu için başlı başına bir UNESCO Dünya Mirası Alanı’dır. 1987 – UNESCO’nun Lübeck’in Eski Kent bölgesine Miras Alanı statüsü verdiği yıldır.

    Tuğla Gotik mimarisinin mükemmel bir örneği olan St. Mary Kilisesi, dünyanın en yüksek tuğla tonozuna sahiptir. Lübeck’in ünlü silüetini sivri kuleler oluşturur.

     

    Müze limanı ; 20’den fazla özenle korunmuş geleneksel gemiye ev sahipliği yapıyor. Özenle restore edilmiş geleneksel yelkenli gemiler, inci gibi dizilmiş, bazen de yoğun zamanlarda  burada sıralanıyor. Gururlu direkleri, cilalı pirinçleri ve ahşap gemi kalaslarıyla, rıhtımda gerçek birer mücevher ve denizciliğin bambaşka bir dönemine tanıklık ediyorlar. Bu tarihi yelkenli gemilerin her birinin anlatacak kendine özgü bir hikayesi var. Hepsi mükemmel durumda. Sahipleri, “eski teknelerini” yıllarca süren özenli bir çalışmayla, gerçek bir sevgi emeğiyle restore etmişler.

    Holsten Gate (Kapısı) ; Geç Gotik yapı, sur kalıntılarından biridir. Lübeck’in ünlü simgesi ve tüm Kuzey Avrupa’da en popüler fotoğraf motiflerinden biridir. Kalın kırmızı tuğla duvarları ve devasa ikiz kuleleriyle sayısız kartpostalı, badem ezmeli keki, pulu ve 2 Euro’luk madeni parayı da süsler. Bu etkileyici Gotik şehir kapısı, bir zamanlar gücün simgesiydi ve bu zengin Hansa şehrini düşman saldırılarından korumak için tasarlanmış surların önemli bir parçasını oluşturuyordu. Kapının önündeki yeşil alanlar, yaz aylarında dinlenmek için harika bir yer sunar ve Lübeck ziyaretinizi planlamak için ihtiyaç duyduğunuz huzuru ve sessizliği sunar.

    Şehrin ayakta kalan iki kapısından biri olan (diğeri kuzeydeki Burgtor’dur ve aslında daha eskidir) Holsten Kapısı, iki kuleden ve altında bir geçit bulunan merkezi bir binadan oluşur. Holsten Kapısı’nın içinde, Lübeck’in Hansa ticaretinin muazzam gücünü ve zenginliğini sergileyen Holstentor Müzesi’ni bulacaksınız .

    Holsten Kapısı’nın merdivenlerini koruyan, Lübeck’e özgü sakinlikleriyle duran iki demirden yapılmış, gerçek boyutlu aslanların önünde bir fotoğraf çekin.

     

    • 5 Gothic churches  – 5 GotikKilise ;

    Lübeck’in hareketli tarihinin eşsiz ve gurur verici simgeleri. Beş kilise yedi kule..St. Mary Kilisesi (Lübeck Marienkirche)..

    Lübeck, yedi kuleli bir şehirdir derler. Beş Gotik tuğla kilise, “Hansa Birliği Kraliçesi”nin güç ve zenginliğinin simgesi olarak kabul edilen etkileyici panoramanın bir parçasıdır. Uzaktan bakıldığında, ortaçağ ev denizinin üzerindeki yedi kule, biraz çarpık ve eksik olsa da bir tacın sivri uçlarını andırıyor. Bu kırmızı tuğlalı devler, yüzyıllar boyunca inşa edilip modifiye edilmiş ve UNESCO Dünya Mirası Alanı’nın bir parçası. Şehrin manevi ve kültürel yaşamında hiç de azımsanmayacak bir rol oynuyorlar. 

     

    Lübecker Dom

    • Lübeck Katedrali (Lübecker Dom) ;

    Lübeck Katedrali, şehrin en eski anıtlarından biri olup, 12. yüzyılda Lübeck’in kurucusu Aslan Henry (III. Henry) tarafından inşa ettirilmiştir. II. Dünya Savaşı sırasında büyük hasar görmesine rağmen , katedral titizlikle restore edildi ve 1982 yılında tamamlandı. Böylece kültürel önemi korunurken, dayanıklılığın simgesi olarak da hizmet veriyor.

    Ayrıca şehrin spesiyalitesini, yani bademin var olduğu günden beri en tatlı cazibesi olan dünyaca ünlü Lübeck badem ezmesini (marzipan) tatmayı unutmayın. Lübeck, Nobel ödülü   kazananları listesinde üçüncü sırada, asiyasi kimliği ile  eski Almanya Başbakanı Willy Brandt’ da unutulmamalı!.. Yine ; Euro kullanılmaya başlanmadan önce, herkes 50 Marklık banknotta yer alan Holsten Kapısı‘ nın resmini elinde tutuyordu!.

     

    Baltık Denizi kıyısındaki tuğla Gotik mimarili kasabalar. Araları yaklaşık 150 km. kadardır.

    Bunlar, Almanyan’ nın Mecklenburg-Vorpommern eyaletinin Baltık kıyısında bulunan Hansa şehirleridir ve eski şehirleri 2002 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne eklenmiştir : Wismar ve Stralsund birçok ortak noktaya sahiptir. Ancak aynı zamanda kendi bireysel karakterlerine de sahiptirler. Örneğin, Wismar’ın pazar meydanı, kuzey Almanya’ nın en büyük pazar meydanlarından biridir. Marktplatz (‘pazar meydanı’), Wismar’ın tarihi merkezinin kalbini oluşturur ve Kuzey Almanya’nın en büyük Orta Çağ pazar meydanlarından biridir. Merkezinde, karmaşık Hollanda Rönesansı detaylarıyla dekore edilmiş, 16. yüzyıldan kalma ikonik bir su işleri binası olan Wasserkunst yer alır.

    Wismar, Kuzey Almanya’nın en iyi korunmuş Hansa şehirlerinden biridir. Ziyaretçilere, daha ünlü limanların kalabalığı olmadan Orta Çağ denizcilik zenginliğinin kalıntılarını görme fırsatı sunar. Wismar, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden inşa edilen birçok Alman şehrinin aksine, orijinal ortaçağ yapısının neredeyse %80’ini korumuştur. Baltık Denizi’nin kokusu ve martı sesleri, yerel balık tütsüleme tesisleriyle birleşerek nesillerdir değişmeyen bir atmosferi yaratır.

    Şehir, Lübeck’in 64 kilometre doğusunda ve Schwerin’in 31 kilometre kuzeyinde yer alıyor ve bu sayede kuzeydeki iki büyük şehirden de kolayca ulaşılabiliyor.

    Gerçekten çok güzel olan “Schabbellhaus”da şehrin tarihi ve “Avrupa Tuğla Gotik Rotası” hakkında çok şey öğrenebilirsiniz. İyi korunmuş bir tüccar evi olan Schabbell Evi, Hansa ticaretinden modern zamanlara kadar uzanan sergilere ev sahipliği yapan Stadtgeschichtliches Müzesi’ne (‘Şehir Tarihi Müzesi’) ev sahipliği yapmaktadır.

    Wismar tren istasyonu, tarihi şehir merkezinin hemen dışında elverişli bir konumdadır. Bölgesel tren seferleri Wismar’ı Rostock ve Schwerin’e bağlarken, Berlin ve Berlin Havalimanı’na daha seyrek ekspres seferler de mevcuttur.

     

    Stralsund da Baltık denizi sahil rotasının üzerindedir.

    Mecklenburg-Batı Pomeranya bölgesinde bulunan Stralsund, iyi korunmuş ortaçağ mimarisi ve canlı denizcilik atmosferi ile ünlü tarihi bir şehirdir. Ziyaretçiler, dar arnavut kaldırımlı sokakları, pitoresk meydanları ve şehrin zengin Hansa mirasını yansıtan bir dizi ortaçağ binası ile karakterize edilen büyüleyici Eski Şehir’ de keyifli zaman geçirebilirler. Liman bölgesi, taze deniz ürünleri ve Baltık Denizi manzarası sunan çok sayıda restoran ve kafe ile canlı bir ortam sunmaktadır. Yine, Liman adasında yaklaşık 500 tarihi bina bulunmaktadır, bunların çoğu çatı pencereli evler ve bazıları tuğla kiliselerdir.

    Kültür meraklıları için Stralsund, birçok önemli müzeye sahiptir. Ozeaneum, Baltık Denizi’nden Kuzey Atlantik’e kadar deniz yaşamını sergileyen, interaktif sergiler ve etkileyici sualtı gösterileri sunan dünya çapında bir akvaryumdur. Alman Oşinografi Müzesi, deniz araştırmaları ve koruma çalışmaları hakkında bilgi vermektedir. Ayrıca, St. Nicholas Kilisesi ve Belediye Binası gibi şehrin tarihi binaları, kendine özgü tuğla Gotik mimariye sahiptir ve Stralsund’un tarih ve mimari severler için cazibesini daha da artırmaktadır.

    104 metrelik St. Mary Kilisesi (Azize Meryem Kilisesi / Marienkirche) ve kulesi, balık severlerin de ilgisini çeken bu şehrin siluetini şekillendirir.
    Azize Meryem Kilisesi, anıtsal bir Gotik yapıdır ve dünyanın en yüksek tuğla kiliselerinden biridir. İnşaatı 14. yüzyılda başlamıştır ve sekizgen kulesi, şehir ve çevredeki adaların panoramik manzarasını sunmaktadır. Kilisenin iç kısmı, karmaşık vitray pencereler ve tarihi bir astronomik saat dahil olmak üzere dikkat çekici bir ortaçağ mimarisine sahiptir.

     

    Şehir’ den & St. Nicholas Kilisesi

    Stralsund’un Eski Kent bölgesi, iyi korunmuş ortaçağ mimarisiyle ünlü bir UNESCO Dünya Mirası alanıdır. Dar arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşan ziyaretçiler, Hanseatik Birliği üyesi olarak şehrin tarihsel önemini yansıtan, tuğla gotik tarzı sergileyen çok sayıda binayla karşılaşır. Önemli yapılar arasında süslü cephesiyle Belediye Binası, St. Nicholas Kilisesi ve Wulflamhaus bulunur ve her biri şehrin zengin geçmişinin hikayelerini anlatır. Eski Kent’in düzeni ve mimarisi, Stralsund’un köklü tarihiyle somut bir bağlantı sağlar.

    Aziz Nikolaos Kilisesi, şehir siluetini domine eden uzun ve ince kulesi ile tuğla Gotik mimarinin çarpıcı bir örneğidir. Kilisenin iç mekanı da geniş nef, ahşap işçiliği ve tarihi eser koleksiyonu ile aynı derecede etkileyicidir. Eski Şehir’in merkezinde yer alan kilise, hem yerli halk hem de ziyaretçiler için önemli bir odak noktasıdır. Burada bir ayine veya konsere katılmak, şehrin kültürel ve dini mirasına değer katar.

     

    City Hall – Belediye

    Alter Markt, Stralsund’un merkez meydanıdır ve şehrin Hansa mirasını yansıtan mimari şaheserlerle çevrilidir. Meydandaki Belediye Binası, dekoratif cephesi ve tarihi önemi ile tuğla Gotik tasarımın en güzel örneklerinden biridir. Meydan, yıl boyunca pazarlar, festivaller ve topluluk etkinliklerine ev sahipliği yapan canlı bir merkez görevi görür.

     

    • Potsdam ve Berlin Sarayları & Parkları  – konum ;

    Potsdam ve Almanya’nın başkenti Berlin çevresindeki Havelland bölgesinde bulunan bir grup saray kompleksi ve genişletilmiş peyzajlı bahçe alanlarıdır (Prusya sarayları ve bahçe simgelerinin oluşturduğu komleks) . Terim, kültürel topluluğun 1990 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Alanı olarak belirlenmesi üzerine kullanılmıştır.

    Berlin şehri simgesel yapılar, anıtlar, parklar ve her türlü turistik cazibe merkezi açısından etkileyici bir güce sahiptir. UNESCO’ nun Berlin’e bakarken listesinde yer kalmadığını ve “Potsdam ve Berlin Sarayları ve Parkları” başlığı altında farklı biri listeyi eklediğini de varsayabiliriz belki..

    Eski bahçecilik okulu ve çevresiyle birlikte eski Kaiserbahnhof (İmparator İstasyonu)istasyon bölgesi, Lindstedt Sarayı ve Parkı  çevresi, Kilise ve mezarlığıyla – Bornstedt köyü,  Pfingstberg’deki Belvedere Sarayı ve bitişiğindeki Pomona Tapınağı,  Henckel Villası ve bahçesi, Villa Alexander bahçesi ve Babelsberg Gözlemevi’nin çevresi.. Bu saray ve bahçelerin bir kısmıdır.

    1.200 dönümlük  Potsdam’ın saray ve parklarından oluşan kompleks, doğal alanları ve kültürel mirası, çok az sayıda yerin sunabileceği bir şekilde bir araya getiriyor. Saymakla bitmeyecek kadar çok var, ancak bu geniş kültürel manzarada en dikkat çekici olanlardan biri Sanssouci Sarayı’ dır. Saray, İkinci Dünya Savaşı’nın en kötü dönemlerinden kurtuldu, bugün gördüğünüz şey sanki zamanda geriye doğru bir yolculuk yapmiş misalidir.

    Başka hiçbir saray, Büyük Friedrich‘in kişiliğiyle Sanssouci kadar yakından bağlantılı değildir. Kralın yazlık ikametgahı, köpekleri ile dolandığı, zor zamanlarda en sevdiği yer ve sığınağıydı. Sarayın, meşhur bağ teraslarının yanındaki konumu ve 18. yüzyıldan kalma orijinal iç dekorasyonu, iç mekanlar, zarafetleri ve ihtişamlı şıklıklarıyla öne çıkıyor. Sanssouci, Almanya’nın küçük saraylarından biridir ve yalnızca on iki odadan oluşur; özden çok üsluba önem verir. UNESCO Dünya Mirası Listesi, Sanssouci Sarayı ve arazisini “mimari yaratımlar ve peyzaj düzenlemesinin olağanüstü bir örneği” olarak kabul etmekte (Saray tanıtım videosu)..

    Kralın, bağın en üst terasındaki bir mezar odasına gömülmek istediği dikkat çekici tarihi bir bilgidir. Ölümünde bile, sevgili Sanssouci’sinin yanında olmak istemiş. Bu isteği, 1991 yılında buraya yeniden gömüldüğünde yerine getirilmiş. Büyük Frederick’in mezarı en yüksek terasta bulunmaktadır.

    Müzeye giriş –  Tam ; 14,  İnd..10 €’ dur.

     

    Almanya, bin ya da iki bin yıllık geçmişe sahip, iyi korunmuş birçok kasaba ve anıtlarla içiçedir. Ancak bunların çok azı, Bavyera’nın Regensburg Eski Kentinde ve Stadtamhof’ta olduğu gibi antik Roma, Gotik ve Romanesk mimarinin unsurlarını yansıtmaktadır. 2000 yıllık tarihi sokaklarında yürüyüş yaparken Roma surları, eşsiz ortaçağ vitraylı Regensburg Katedrali ve 1500’den fazla tescilli binayı görebilirsiniz. Heidelberg, Münih ve Hamburg gibi şehirlerle aynı seviyede olan Regensburg, Almanya’nın en güzel şehirlerinden birisidir ve kesinlikle ziyaret etmeye değer. Şehrin zengin kültürel mirası ve yüzyıllardır süren ekonomik gücü hiç azalmamış ve Regensburg hala müreffeh bir şehir olmaya devam ediyor.

    Bavyera’da Tuna Nehri kıyısında yer alan bu Orta Çağ kasabası, ticaret merkezi olarak geçmişine ve 9. yüzyıldan itibaren bölge üzerindeki etkisine tanıklık eden olağanüstü kalitede birçok yapıya ev sahipliği yapmaktadır. Yaklaşık iki bin yılı kapsayan önemli sayıda tarihi yapı, antik Roma, Romanesk ve Gotik yapıları içermektedir. Regensburg’un 11. ila 13. yüzyıl mimarisi -pazar yeri, belediye binası ve katedral dahil- yüksek binalar, karanlık ve dar sokaklar ve güçlü surlarla belirginleşen kasabanın karakterini hâlâ belirlemektedir. Binalar arasında Orta Çağ soylu evleri ve kuleleri, çok sayıda kilise ve manastır topluluğunun yanı sıra 12. yüzyıldan kalma Tuna nehrinde yer alan Eski Taş Köprü de bulunmaktadır. Tuna Nehri üzerinde 300 metre uzunluğunda uzanır ve Stadtamhof semti’ ni Eski Şehir’ e bağlar.

    1146 yılında tamamlandığında, dünyanın sekizinci harikası olarak kabul edilen bu köprü, Almanya’nın en eski taş kemerli köprüsüdür. Katedral ve St. John Kolej Kilisesi’nin bulunduğu Krauterermarkt Meydanı, Katedral Hazine Müzesi, soyluların şehir evi ve tarihi Adler Eczanesi, Regensburg’un en önemli mimari anıtları arasında yer alır.

     

    Regensburg ayrıca, mimari mirasının içinde modern bir alışveriş deneyimi sunan sayılı şehirlerden biridir. Örneğin, Händlmaier mağazasından markanın ünlü tatlı hardalını satın alabilirsiniz.

     

    • Quedlinburg Eski Kenti – – konum ;

    Quedlinburg, Almanya’nın kuzey-orta kesiminde, Harz Dağları’nın hemen dışında yer alır. Köye en yakın büyük şehirler Berlin veya Leipzig‘dir. Quedlinburg’a Almanya’nın herhangi bir yerinden ulaşabilirsiniz. Ancak en kolay aktarma Berlin’den olacaktır. Magdeburg’da tek aktarmayla yolculuk yaklaşık 3,5 saat sürer. Aktarma aralığı genellikle yeterince uzundur, bu nedenle Quedlinburg treninizi kaçırmanıza neden olabilecek gecikmeler konusunda çok fazla endişelenmenize gerek kalmaz. Kasaba; Almanya’nın modern gelişmelerinden ve savaş zamanı yıkımlarından etkilenmemiş geçmişine otantik bir bakış sunar. Sachsen-Anhalt Bölgesi’ndeki Quedlinburg, Sakson-Otton hanedanlığı döneminde Doğu Frankonya Alman İmparatorluğu’nun başkentiydi. Orta Çağ’dan beri müreffeh bir ticaret kenti olmuştur.Yerli halk hâlâ tarihi evlerde yaşamakta, zemin kattaki dükkanlardan aile işletmelerini yönetmekte ve yüzyıllar önce atalarının yaptığı gibi pazar meydanında toplanmaktadır.

    Yaklaşık 1100 yıllık yarı ahşap bir şehri ve kültürel hazinelerini keşfedin. Sekiz yüzyıldan kalma 2000’den fazla yarı ahşap evin bulunduğu eşsiz bir ortaçağ şehir planı, Kolej Kilisesi ve kalenin bulunduğu kale tepesi ve Münzenberg (Münzenberg, Quedlinburg’un özel bir semtidir. Eski şehrin güneydoğusundaki aynı adı taşıyan dağda, çoğu iki katlı olan yaklaşık 65 ahşap ev’ in olduğu yer. Münzenberg Quedlinburg, şehrin tüm misafirleri için görülmeye değer bir gezi yeridir) ; UNESCO Dünya Mirası şehri (1994) muhteşem bir manzaraya sahiptir. Hava güzel olduğunda, Harz şehrinin konukları Münzenberg’den Harz önülüğüne kadar uzanan manzarayı seyredebilirler.  Münzenberg’in doğu kesiminde, dikdörtgen şeklinde bir ev bloğu ile çevrili eski bir manastır kilisesi de bulunmaktadır.. 93 hektarlık alanı ile şehir, ödül alan birkaç alan anıtından biridir.

    Şehrin çekiciliği mimarisinin ötesine geçiyor. Quedlinburg, ilk Alman kralı Henry the Fowler‘ın merkezi olarak erken Alman tarihinde önemli bir rol oynamıştır. I. Henry (876–936) ilk Alman kralı olarak taç giydikten sonra, Quedlinburg Doğu Frankonya Alman İmparatorluğu’nun başkenti olmuştur.

    Kale tepesindeki Romanesk St. Servatius kolej kilisesi, Avrupa’nın en önemli ortaçağ sanat hazinelerinden birine ev sahipliği yaparken, çevredeki Harz Dağları etkileyici bir fon ve açık hava etkinlikleri için fırsatlar sunuyor.

    Bode Nehri, kasabanın doğu sınırından akmakta olup, tarihi boyunca hem koruma hem de ekonomik faydalar sağlamıştır.

     

    Belediye Binası

    Belediye binası (1310 tarihli) ; Erken Gotik tarzındaki bina, günümüze kadar özünde korunmuştur. Ortaçağ standartlarına göre, yüksek çatıya sahip tek katlı taş bina, olağanüstü büyük bir yapıdır ve bu, gelişmekte olan şehrin ekonomik gücünün bir göstergesidir. Sivri kemerli pencereler, 17. yüzyılda Rönesans tarzı pencerelerle değiştirilmiştir.

     

    • Würzburg ve Sarayı –  konum ;
    (fotoğraflar ; https://www.romanticroadgermany.com’ alıntılıdır)

     

    Würzburg, Bavyera’nın kuzeyinde büyüleyici ve canlı bir kasabadır. Bavyera’nın mücevheri, Prenslerin şehri Würzburg şehri; Almanya’da ziyaret edilecek en büyülü şehirlerden biridir. Main Nehri‘nin romantik manzarasıyla bütünleşmiş olan kasaba, üzüm bağlarıyla çevrilidir ve bunlardan birinin üzerinde sembolik bir kale bulunur. Zum Stachel, Würzburg’un en eski meyhanesi olup büyüleyici bir verandaya sahiptir. Şehir merkezine 45 dakikalık yürüme mesafesindeki Marienberg Kalesi, şehrin muhteşem manzaralarını sunar. Şehrin kalbinde, muhteşem bahçeleriyle ünlü Residence Palace, Almanya’nın en güzel barok yapılarından biri ve UNESCO Dünya Mirası Alanı’dır.

    Şehir, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda çok büyük bir hasar gördü. Mülteciler ve yaralılarla dolu olmasına rağmen (o dönem bir “hastane şehri” olarak kabul ediliyordu), 16 Mart 1945’te şehir üzerinde büyük bir bombardıman gerçekleştirildi. Ve  şehrin % 90′ ı , 200 km. uzaklıktan bile görülebilen büyük bir yangın fırtınasında yok oldu. Şehir “Grab am Main” (“Main Nehri üzerindeki mezar”) olarak anılmaya başlandı.

    Almanya’nın Romantik Yol rotasının başlangıç noktası (güney başlangıçlı) Würzburg şehri; tarih kokan sokakları, yemyeşil park ve bahçeleri, görkemli şatoları, kaleleri, surları, katedralleri, eski köprüleri ve büyüleyici doğal güzellikleriyle masal kitaplarındaki okuduğumuz yerlerin yeryüzünde inşa edilmiş şehridir.

    Wilhelm Conrad Röntgen’in 1895’te X-Işını elektromanyetik dalgaları (röntgen ışınları) keşfettiği, Almanya’nın ilk hızlı tren hattı (ICE) olan Würzburg-Hannover demiryoluna ev sahipliği yaptığı yerdir.

    Würzburg Markplatz ; Würzburg ’un kalbinin attığı, Kentin ihtişamlı katedrali Würzburg Katedrali’ne de ev sahipliği yaptığı meydan ; Würzburg Marktplatz ana meydanı dükkânlar, kafeler, pastaneler ve fırınlarla çevrili keyifli Almanya gezi durağı.

    Würzburg Sarayı, Prens Piskoposların göz alıcı eski evidir. Şehrin merkezinde yer alan Barok saray, 18. yüzyılda Balthasar Neumann yönetiminde inşa edilmiş, ancak Avrupa’nın farklı bölgelerinden sanat ve dekorasyon öğelerini bünyesinde barındırmıştır.

    Hem Frankfurt hem de Nürnberg şehirleri üzerinden Würzburg şehrine seyahat gerçekleştirebilirsiniz (Münih’ten ve Frankfurt’tan tren yolculukları ile Würzburg şehrine keyifli ve konforlu eşsiz bir seyahat gerçekleştirmek tercihinize kalır).

     

    ** Makalemiz burada bitmiştir.

     

     

     

    -Ana Sayfa’ ya Dön-