Paris Gezisi. 2

 
 

PARİS’ i   GEZİYORUZ

 

Önce Paris gezimizde işimize yarayacak “Harita”“Belge” ve Bazı Link’ leri paylaşarak başlıyoruz.  Hangi belge işinize yarayacak ise onun üzerinden gezinizi planlayın.
 
 

PARİS  –  Turist Haritaları

Turist Haritası. 1

Turist Haritası. 2

(+ Metro-Tren-RER Ulaşımı)

Turist Haritası. 3

(+Metro-RER-Tren-Bus Ulaşımı)

Paris Bölgeleri & Turistik merkezler – Cadde/Sokak Haritası

Paris Travel Guide

Paris – Önemli  Turizm noktaları (Topografik)

 

 

Paris –  Bölgeler & Önemli Gezi Noktaları.1

 

Paris –  Bölgeler & Önemli Gezi Noktaları.2

 
Biz Paris’ in 20 bölgesi (mahallesi) olmasa da önemli olacak bazı mahaelleler ve önemli destinasyon alanlarını  anlatmaya başlıyalım.
 
 
Gezimizi harita bilgisi olarak Merkez’ den çevreye doğru yapacağız. Önce Merkezi Paris (Zone.1).

Gezi Haritamız. 1

 
 

Gezi Bölgelerimiz ;

Paris – Latin Mahallesi

Paris’in en eski bölgelerinden biri ile geziye başlıyoruz. … ünlü bahçeleri, üniversite fakülteleri, anıtları ve Roma kalıntıları ile birlikte, Seine Nehri’nin sol kıyısında yer alan Latin mahallesi.

Latin Mahallesi, Seine Nehri’nin sol kıyısında yer alır. Adını, Orta Çağ’da burada konuşulan Latince’den alan bu tarihi bölge, Paris’in üniversite hayatının merkezi olmuştur ve bugün hala gençlerin ve sanatseverlerin buluşma noktasıdır.Dar sokakları, geleneksel kafeleri ve kitapçıları ile ünlüdür. Sorbonne Üniversitesi gibi prestijli eğitim kurumlarına ev sahipliği yapmasıyla bilinir. Ayrıca, Panthéon gibi tarihi yapılar ve Lüksemburg Bahçeleri gibi huzurlu parklar bu bölgede bulunur.Burası, hem yerel hem de uluslararası mutfakları sunan restoranlar ve bistrolarla doludur.

 

Jardin des Plantes ;

Paris’in 5. bölgesinde Seine Nehri’nin sol kıyısında yer alan tarihi bir botanik bahçesidir.Paris’ in   en güzel parklarından biri olan bu 24 hektarlık “botanik bahçesi”  ; Botanik, zoolojik ve büyük birmüzeyi birleştiren zengin bir tarihe tanıklık eder. Yaklaşık 400 yıldır halka açık olan Jardin des Plantes’ de bitkilerin şekil, renk ve koku bakımından olağanüstü çeşitliliği insanı hayran bırakır. Bu doğal alan, bitki bilimi ve doğal tarihe adanmıştır. Bahçe, hem bilimsel araştırmalar hem de halkın ziyaretine açık olan geniş ve çeşitli bitki koleksiyonlarıyla ünlüdür. Bahçe 17. yüzyılda Jardin royal des plantes médicinales (“Tıbbi Bitkilerin Kraliyet Bahçesi”) olarak isimlendirmiş. Dünyanın dört bir yanından getirilen nadir bitkiler, özenle düzenlenmiş çiçek yatakları ve seralar bulunur. Ayrıca, Ulusal Doğa Tarihi Müzesi’nin bir parçası olarak, jeoloji, paleontoloji ve mineraloji sergilerine ev sahipliği yapar. Bugün burası asırlık ağaçlara, egzotik seralara ve irili ufaklı canlılardan oluşan bir hayvanat bahçesine ev sahipliği yapmaktadır. Her ne kadar en çok Doğa Tarihi Müzesi – Muséum National d’Histoire Naturelle ve ünlü Galerie de l’évolution ile tanınsa da, bu bahçenin sunabileceği daha pek çok süprizi vardır. Jardin des Plantes, muhteşem bir dağ bahçesini gizlemektedir. Bahçe bölümleri olan ; Grandes Serres ile Menagerie arasında yer alan ve giriş kapısı bulunmayan bu bahçeye gizli bir yeraltı geçidinden ulaşılmaktadır. Doğadan korunaklı bu bölgede ; Alplerden toplanan yabani dağ bitkilerini, ılıman Akdeniz birki örtüsünü bulacaksınız. Ayrıca büyük bir Art Deco kış bahçesi bulunurken, Meksika ve Avustralya seralarında Fransa’ya özgü olmayan bitkiler de sergilenmektedir.

Bahçede en az 2.000 dağ bitkisi türünü ve coğrafi bölgelere uyan (Alpler, Kafkaslar, Himalayalar, vs.) ve yeniden yapılandırılmış arazi ortamlarınına şahit olacaksınız (turba bataklıkları, kayalıklar, megaforbia, vs.). Jardin des Plantes’de bulunan ve eskilere dayanan botanik okulu (l’Ecole de Botanique) 1683 yılından bu yana genç botanikçileri eğitmektedir. Bahçe, büyük Fransız doğa bilimcileri ve botanikçilerin adlarını taşıyan sokaklarla çevrilidir. Antoine Laurent de Jussieu (1737-1836), çiçekli bitkilerin doğal bir sınıflandırmasını yayınlayan ilk kişidir. Botanik bahçesinde Fransız öncü bilim adamı Jean-Baptiste Lamarck (1744-1829) adına dikilmiş bir heykel bulunur.

Botanik Bahçesinde ; dört metre çapında ve bir tavan ve  penceresini destekleyen sekiz sütundan oluşan  demir ve bronz’ dan yapılmış bir çardak da yer almaktadır (Gloriette). 1786 – 1788 yılları arasında Jardin du Roi’nin yöneticisi Georges-Louis Leclerc de Buffon’un onuruna, mimar Edme Verniquet tarafından yapılmıştır. Dünyanın en eski tamamı metal yapılarından oluşmuş çardak  Paris’in de en eskisidir. 1993’te Tarihi Anıt olarak listelenmiştir.

 

Bahçedeki Menagerie ya da bildik adı ile  Jardin des Plantes’in hayvanat bahçesi, Muséum national d’Histoire naturelle’ e aittir. Jardin des Plantes’in yanında yer alan bu hayvanat bahçesi, 1794 yılında açılan Paris’ in en eski hayvanat bahçesi olmasının yanı sıra devasa –  5,5 hektarlık yeşillik alanda 200′ den fazla hayvan yaşamaktadır. 1934 yılında halka açılan bu hayvanat bahçesi, 2014 yılında kapsamlı bir yenileme sürecinden geçmiş ve modern koruma standartlarına uygun olarak yeniden ziyaretçilere açılmıştır. Hayvanat bahçesi, biyoçeşitliliği koruma ve eğitim amacıyla tasarlanmıştır ve beş coğrafi bölgeye ayrılmıştır: Sahra- Sudan, Patagonya, Madagaskar, Guyana ve Avrupa.Hayvanat bahçesi günümüzde üçte birinden fazlası tehdit altında olan 150’den fazla hayvan türüne ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca, hayvanat bahçesi, nesli tükenmekte olan türlerin korunmasına yönelik önemli çalışmalar yürütmekte ve sürdürülebilirlik konusunda bilinçlendirme sağlamaktadır. Jardin des Plantes ‘deki Hayvanat Bahçesi, resmi tatiller de dahil olmak üzere (25 Aralık hariç) yılın her günü sabah 10’dan akşam 5′ e kadar açıktır. Giriş ücreti tam 13 yaş ve üstü / 22 € ; 3-12 yaş / 17 €,  3 yaşından küçük çocuklar ücret ödemez! (detay için).

 

Museumof Natural History  :  Ulusal Doğa Tarihi Müzesi yalnızca  tek bir binadan ibaret olmayıp, Fransa’nın dört bir yanındaki alanlardan toplanmış oluşan bir koleksiyondur. Kompleks olarak müzenin dört galerisi bulunmaktadır ;  Grande Galerie de l’Évolution’da – tahnit edilmiş hayvanları ; Tarih öncesisalonu olan Galerie de Paléontologie et d’Anatomie Comparée’de – fosiller ve dinozor iskeletlerini ;  Galerie de Minéralogie et de Géologie’de ise – meteoritler ve kristalleri göreceksiniz.

Büyük Evrim Salonu’nda  ve Paleontoloji Salonu’nda akıllara durgunluk veren dinozor fosillerini ziyaret edin. Tüm bunlar,  tamamen korunmuş muhteşem bir 18. yüzyıl binasında saklı. Fransa’nın Ulusal doğa tarihi müzesi olarak ; Müze, 10 Haziran 1793 tarihinde Fransız Devrimi sırasında kurulmuş olup Sorbonne Üniversite Birliği’nin de bir parçasıdır. (ziyaret saat 10-18 ;  tam 17 € – Bilet & Bilgi.1  / Bilgi. 2 ). Ulaşım /  Place Monge (Metro 7) ; Paris Austerlitz (RER C).

 

The (Grande) Mosque of Paris  ; Fransa’nın en eski camisi olan bu ibadethane, aynizamanda bir mola verme – dinlenebileceğiniz bir yerdir. İçeride Türk hamamları ve geleneksel bir Doğu spa’sının yanı sıra şehrin gürültüsünden uzak bir açık hava oturma alanı da bulunmaktadır. Dinlenmek,  hamur işlerini atıştırmak ve nane çayı yudumlamak için sessiz bir yer. Censier-Daubenton (Metro 7 )- Ulusal Doğa Müzenin karşı tarafı.

Botanik bahçesine giriş ücretsizdir. Sadece ; Alp Bahçesi’ne giriş için küçük bir ücret alınmaktadır!.

🚗 –  Ulaşım ;  Metro / Gare d’Austerlitz (M5-10 & RER C), Jussieu (M7-10), Place Monge (M7)

 

✓  Rue Mouffetard (Alışveriş) ; 5. Bölge – Latin Mahallesi’nin kalbinde, Botanik Bahçesinin hemen karşısında  yer alan  ve Paris’in en eski caddelerinden biridir  ; Oldukça hareketli ve kendine özgü  olan bu sokakta sayısız yerel dükkanları,  hesaplı restoran ve kafeleri ile daha çok öğrenci ve genç kesime hitap etmekte. Konum olarak Panthéon‘ un hemen arka tarafında bulunan ve  hafif eğimli cadde üzerinde keyifli zaman geçirmek sizin elinizde. Ulaşım / Metro 7 (Censier-Daubenton yada  Place Monge durakları).

 

✓  Latin mahallesinde (5. Bölge) bulunan başka ünlübir yapı da ; Botanik Bahçesine yakın konumda Seine nehrine daha yakın  “Sorbonne Üniversitesi” – Université Paris-Sorbonne. Fransa’da eğitim denilince ilk akla gelen üniversitelerden biridir. Temelleri çok eski tarihlere Orta çağ dönemine kadar dayanmaktadır. 1253 yılında Saint-Louis’nin  papazı Pierre de Sorbon tarafından kurulan üniversite, başlangıçta yoksul öğrenciler için bir ilahiyat koleji imiş ve kurum çağlar, savaşlar ve insanların etkisiyle değişikliklere uğrayarak bugünkü halini almıştır.

Paris’te konumlanmış olan kampüsünde araştırma ve eğitim içeriğiyle dünya tarafından oldukça saygın üniversiteler arasında gösterilmektedir. Günümüzde 45.000 aşkın öğrenci, 5000 üzerinde öğretim görevlisi ile Fransa’ da en kapsamlı eğitim veren kurumlar arasındadır. Günümüzde tıp, sosyal bilimler, sanat, mühendislik gibi alanlarda geniş bir eğitim sistemi ile öğrencilerine hizmet vermektedir. Ayrıca eğitimi ve araştırma çalışmaları ile dünya sıralamalarında oldukça ön sıralarda yerini almıştır. Ulaşım / Metro 7-10 (Jussieu).

 
✓   Pantheon ;

Fransanın ulusal tapınağı. Mimar Jacques-Germain Soufflot, Louis XV’ in isteği ile  Paris’in koruyucu azizi Saint Geneviève’e adanmak üzere  bir kilise inşaa eder.. 1789 Fransa  Devrimi ile , anıt  bir tapınağa dönüşür. Panteon, 19. yüzyılın çalkantılı yıllarında ve sonrası rejimler değiştikçe dönüşümlü olarak dini ve vatansever bir anıt olarak tarihte yerini almıştır. Sefiller ve Notre Dame’ın Kamburu ile ünlenen Victor Hugo’nun öldüğü ve Pantheon’a gömüldüğü 1885 yılından bu yana, bazı büyük yazarların, bilim adamlarının, generallerin son dinlenme yeri olmuştur Pantheon. Fransa’nın tarihini yazanlardan, kilise adamları ve politikacılara kadar. Mahzende ; Voltaire, Jean-Jacques Rousseau, Emile Zola, Alexandre Dumas, Pierre ve Marie Curie ve 1 Temmuz 2018’den itibaren Simone Veil’in de aralarında bulunduğu 70’ten fazla ünlü ismin mezarı bulunmaktadır. 1851 – Leon Foucault, dünyanın kendi çevresinde döndüğünü kanıtlamak için yaptığı deneyi  Pantheon’ da gerçekleştirmiş. Mimari bakımdan Londra’daki St. Paul’s Katedrali’ ne benzetilir. Yüksek kulesi ve antik Roma sütunlarıyla dikkat çeker. Panthéon çarpıcı bir yapıdır ve neoklasik cephesi Fransız siluetiyle tamamen çelişmekte, büyük Fransız duyarlılıklarından ziyade antik Roma vizyonlarını akla getirmektedir. İkisi arasındaki en önemli fark, Fransız mimarların bu yapıya devasa bir kubbe eklemiş olmasıdır (Kubbesine çıkılır)..Neoklasik dış cephesi antik Roma mimarisinden esinlenirken, etkileyici ve dramatik iç mekanları inkar edilemez bir şekilde Fransız Gotik tarzını yansıtmaktadır. Panthéon’un kubbesi Roma’daki küçük ama etkili bir tapınak olan Tempietto’dan esinlenerek yapılmıştır.  Fransız tarihinin önemli anlarını ve devrim sahnelerini tasvir eden boyalı freskler, mozaikler ve tablolarla Panthéon birçok müzeleri anımsatacak biçimde  çarpıcı bir sanat koleksiyonuna da sahiptir. Panthéon’un 110 metre uzunluğunda ve 84 metre genişliğinde olup, kubbesi ise 83 metre yüksekliğe ulaşmaktadır.

İlgi çeken tarihi ile Panthéon da,   radyoaktivite çalışmalarına yaptığı katkılardan fizikçi ve kimyager Marie Curie ilkin kendi aile mezarlığına defnetmemiştir. Kocası fizikçi Pierre Curie ile birlikte ilerleyen yıllarda  var olan ilkeler 1995 yılında bozulur ve her ikisi de Panthéon’a cenaze nakli ile gömülür.

Panthéon’un inşasına 1757 yılında başlanmış ancak mali sorunlar nedeniyle tamamlanması 34 yıl sürmüştür.

1 Kasım’dan 31 Mart’a kadar her ayın ilk Pazar günü ayrıca ; Avrupa Birliği üyesi ülkelerden 26 yaşın altındakiler ile ilk ve orta öğretim öğretmenleri için giriş ücretsizdir.Tam bilet ; 13 € / 20 kişive üstü gruplar için ; 11 €’ dur. 1 Ekim’den 31 Mart’a kadar : saat 10.00-18.00 ;  1 Nisan’dan 30 Haziran’a kadar : saat 10ç00-18.30 arası açıktır.

🚗   – Ulaşım ;   Cardinal Lemoine (M10)*  / RER B – Luxembourg,  Bus 75 – 89 (Pantheon)

 

Pantheon’ un hemen batısında Paris’ in bir ünlü bahçesi daha vardır .

✓  Lüksemburg Bahçesi –  Jardin du Luxembourg  ;

Saint-Germain-des-Prés (6. bölge) ile Latin Mahallesi (5. bölge) arasındaki sınırda yer alan Lüksemburg Bahçeleri, Floransa’ daki Boboli Bahçeleri‘nden esinlenilerek 1612 yılında Kraliçe Marie de Medici’nin girişimiyle oluşturulmuştur. Sonraları Jardin du Luxembourg ve La Fontaine Medicis’nin (çeşme) yenilenmesi için Arc de Triomphe’u tasarlayan mimar Jean Chalgrin seçilmiş. Chalgrin bu popüler bahçenin üzüm bağları ve Carthusian manastırının fidanlık bahçesi gibi bazı yönlerini ve resmi Fransız tarzını olduğu gibi korumayı tercih etmiş. Tarihi bir bahçe ve saray kompleksi olan Jardin du Luxembourg, İtalyan tarzı bahçelerden esinlenerek çeşitli mimari ögelerle zenginleşmiş bir parktır.

Paris’in bu büyük bahçesi hala ilk yapıldığı dönemden kalma birçok özelliği koruyor ve şehirdeki popüler turistik cazibe merkezlerinden biri olmaya devam ediyor. Toplam 25 hektarlık bir alanı kaplayan bahçeler, Fransız bahçeleri ve İngiliz bahçeleri olarak ikiye ayrılıyor. İkisi arasında orman ve büyük bir gölet yer almakta. Ayrıca çeşitli eski ve unutulmuş elmaların bulunduğu bir meyve bahçesi, arı yetiştiriciliği hakkında bilgi edinebileceğiniz bir bölüm,  orkidelerden oluşan bir koleksiyona sahip seralar ve bir gül bahçesi de bulunmaktadır.

Bahçenin içindeki Lüksemburg Sarayı, şu anda Fransa Senatosu’na ev sahipliği yapmaktadır. Bahçenin dikkat çeken diğer özellikleri arasında düzenli biçimde sıralanmış ağaçlar, çiçek bahçeleri ve heykeller yer alır. Bahçede parkın her tarafına yayılmış 106 adet heykel yanında anıtsal karakterde  Medici çeşmesi ve bahçe ile sembolleşmiş 2 adet pavyon (bina)  – Orangerie ve Pavillon Davioud (sergi salonlarıdır) bulunmaktadır. Bahçede çocuklar için kuklalar, gezinti – yürüme alanları ve kaydıraklar gibi pek çok aktivite için olanak bulunmaktadır. (yetişkinler satranç, tenis, briç veya uzaktan kumandalı tekneler..). Şehrin en büyük ve en gözde parklarından biridir. Bahçe girişi ücretsizdir.

Medici çeşmesi’ nden

🚗   –   Ulaşım ;   RER B (Luxembourg) ***  ;  Metro 4-10 (Odeon)* ; Metro 12 (Notre-Dame-des-Champs).

 

✓  Luxembourg bahçesinin hemen batısındaki cadde –   Rennes Caddesi –  “Rue de Rennes ” ;

Paris tarihi yapıları, kültürü yanında aynı zamanda mükemmel bir alışveriş şehridir. Avrupa’nın moda başkenti olarak,  bir dizi mahallesi de ünlü butiklere ev sahipliği yapar. Saint-Germain-des-Prés (6. bölge) de, hem Parisliler hem de turistler için popüler alışverişlere hitapedecek  bir cadde bulunur.. 1200 m. uzunluk, 20 m. genişliğindeki Rue de Rennes ; moda butikleri, ev dekorasyon mağazaları, mutfak aksesuarları mağazaları, antika dükkanları, kuyumcular, restoranlar ve kafelerle dolu, aklınıza ne gelirse hareketli bir alışveriş caddesidir. Buraya Paris metrosunun 12 numaralı hattı hizmet vermektedir (Rennes). Ayrıca buralrda iken  istasyon yakınlarında Pastacılığın Picassosu olarak değerlendirilen – 72 Rue Bonaparte’ daki Pierre Hermé”  pastanesine uğrayın ; Şu anda dünyanın dört bir yanında şubeleri olmasına rağmen, Paris’te St Germain‘ deki Rue Bonaparte’ da bulunan bu dükkanı efsanevi bir mekandır (pastane web sitesi)..

Luxembourg bahçesi bölgesinden yönümüzü Seine nehri kıyısına kadar uzanacak ve 6.  bölgenin (Saint-Germain-des-Prés) daha da  kalbine, yani az daha kuzeye çevirelim (alttaki haritaya bakın)..

 

Paris’in en ünlü ve tarihi mahallelerinden biridir 6. bölge. Seine Nehri’nin sol kıyısında yer alan mahalle, sanatçılar, yazarlar ve düşünürler için uzun yıllar bir buluşma noktası olmuştur. Eski bir manastır etrafında gelişen bu mahalle, şimdi Paris’in en canlı ve sanatsal bölgelerinden biri olarak kabul edilir (Saint-Germain mahallesi şu anda şehrin en iyi alışveriş bölgelerinden biridir). Mahalle yerel bir gıda pazarına da ev sahipliği yapar.

Saint-Germain-des-Prés, dar sokakları, tarihi kafeleri ve butik mağazaları ile ünlüdür. Saint Germain Bulvarı üzerinde bulunan ;  Café de Flore ve Les Deux Magots gibi ikonik iki cafe, 20. yüzyılın en büyük yazar ve filozoflarının uğrak yerleri olmuş ve hâlâ bu tarihi atmosferi korumaktadır.

Cafe Les Deux Magots – Paris

Les Deux Magots ; Tarihi 1800′ lere kadar giden Fransanın edebiyat ve felsefi temeline dayanmış ünlü  Cafe’ sinde kahvaltı yapın (biraz pahalı – ama değer!)(6 Place Saint-Germain-des-Prés 75006). Les Deux Magots gibi ünlü olan komşu “Cafe de Flore” de ilk olarak 19. yüzyılın sonlarında St Germain’ de açılmıştır (1887). 1920’ ler ve 1930’ lar da   küçük, ısıtmasız apartman dairelerinde yaşayan yoksul sanatçılar, yazarlar ve devrimciler ısınmak ve fikirlerini tartışmak için Cafe Flore’de toplanırlarmış. Pablo Picasso, Albert Camus, Leon Trotsky bunlardan birkaçıdır. Çoğu sanatçı için bu cafe 2. ev konumunda kalmış. 1960′ larda Cafe de Flore ; yeni ünlüleri misafir ederBridget Bardot, Roman Polanski, Yves Montand, Jean Seberg’in ve Yves St Laurent, Hubert de Givenchy ve Karl Lagerfeld bunlardan bir kaçıdır.

Bölge aynı zamanda birçok sanat galerisi ve tasarım mağazasına ev sahipliği yapar, modern ve klasik sanat eserlerini sergiler.

Saint-Germain Kilisesi / Saint-germain-des-prés Manastırı (L’Eglise Saint-Germain-des-Prés ise bölgenin tarihi dokusunu yansıtan en önemli yapılarından biridir. Paris’teki Romanesk sanatının son kalıntılarından biridir! Kilise yıkım ve yeniden inşa süreçlerinden geçmiş ve son durumunu korumaktadır (Paris’ in en eski kiliselerinden). Paris Piskoposu Germain’e adanan kilisenin inşası, Paris’teki pek çok kilise gibi Merovenj dönemine (558 yılına) kadar uzanmaktadır. Ulaşım ; Metrô:  4 (Saint-Germain-des-Prés) ve  Metro 10 (Mabillon).

 

Saint-Germain Bulvarı üstünde bu ünlü kafelere ulaşmadan,  bir önceki 10 numaralı metro istasyonu / Mabillion’ un hemen arkasında (güney) ; 6 Rue Lobineau, 75006 – Paris adres konumlu sokakta “Paris Apple” bulunur (Marché Alimentaire Saint-Germain – mağaza içinde). Arka sokağında da “Église Saint-Sulpice”  kilisesi bulunur. Saint-Sulpice Meydanı’nın doğu tarafında, 6. bölgede bulunan bir Katolik kilisesi ; Notre-Dame ve Saint-Eustache’den biraz daha küçük olan şehrin üçüncü büyük ibadethanesidir.

 

Saint-Germain Bulvarı Seine nehrine paralel olarak güneyinde uzanan bulvardır. Hemen doğu ucunda bulunan başka bir ünlü bulvar daha vardır.  Bölgemize çok yakın olduğu için ona da bir bakalım.

✓ Paris’ in Latin mahallesi olan 5 . bölge ile  6. bölgesi olan “Saint-Germain-des-Prés” i birbirinden ayıran ve Sein nehrine kadar kuzey/güney yönü ile uzanan Saint Michel bulvarı’ ndayız. Bulvar 1.6 km uzunlukta olup,  güneydeki başlangıç noktasını Lüxenburg bahçesine konumlu olacak RER B tren istasyonı – “Port Royal’ iken ; kuzeydeki sınırını da  Sein nehri üzerindeki St. Michel körüsü oluşturacaktır. Başlangıçta Boulevard de Sébastopol Rive Gauche olarak isimlendirilmiş bu bulvarın inşasına 1855 yılında karar verilmiş ve çalışmalar 1860 yılında başlanmıştır. Bulvarın adı 1867 yılında Saint-Michel Bulvarı olarak değiştirilmiştir. Kitapçılar, kafeler, kafeteryalar ve sinemalarla dolu ve canlı bir caddedir. Saint Michel bölgesi, bölgenin zengin mimari mirasına katkıda bulunan 17. ve 18. yüzyıldan kalma özel konaklarla doludur.

Latin Mahallesindeki kafeleriyle ünlü Saint-Germain-des-Prés gibi Paris’ in diğer birçok ünlü tarihi mahalleleride  buralara yakındır.

St. Michel bulvarının kuzeydeki başlangıcı ;  Saint-Michel meydanı (Sein nehri yanı başı) ve “Fontaine Saint-Michel”- anıtsal çeşmesi Paris’ lilerin en sevdiği buluşma yerlerinden biridir. Meydan ünlü kitapçılarıyla Seine Nehri’nin setlerine  bakar ve doğu’ da Notre-Dame, hemen karşısında Palais de Justice ve batı’da Louvre’ un güzel manzaralarını sunar (Dikkat buralar fotoğraf için çekim noktalarıdır!). Bulvar ve mahalle gençler ve yakındaki üniversitelerden gelen öğrenciler arasında popüler olan barlar ve kulüplerle doludur. Restoranları, kitapçıları ve son moda mağazaları  turistler tarafından sevilmektedir. Saint-Michel Bulvarı şehrin en eski caddelerinden biridir; Güneydeki Port-Royal’den başlayarak Lüksemburg Bahçeleri ve Sorbonne ün. bölgesi boyunca uzanır ve  Saint-Germain Bulvarı‘nı keserek  Saint-Michel Meydanı’nda Sein nehri & Saint Michel Köprüsünde son bulur. Saint Michel Bulvarı, Sébastopol Bulvarı ile birlikte başkentin en önemli Kuzey/Güney güzergahlarından birini oluşturmaktadır. Sorbonne Üniversitesi’ne yakınlığı nedeniyle, Saint Michel Bulvarı’nın özellikle kuzey kısmı kitapçılar ve kültürel ürünler satan mağazalarla doludur. Saint Michel Bulvarı aynı zamanda Mayıs 1968 öğrenci gösterileri sırasında çatışmaların yaşandığı başlıca yerlerden biri olmakla da ünlüdür.

 

Ve sırada 6. bölgenin Seine nehri kıyısı var..bir ucundan diğer ucuna.

 

  Saint Michel Bulvarı’ nın nehir tarafındaki kuzey ucu –  son bölümü – “St. Michel Meydanı” na açılır.

Meydan ;  anıtsal bir çeşme ile süslenmiştir. Notre Dame de Paris Katedrali, Palais de Justice ve Louvre Müzesi gibi birçok tarihi mekâna bakmaktadır. Ayrıca Latin Mahallesi’ndeki Saint Séverin kilisesine ve Saint Germain des Près’deki Saint Germain manastırına da kolayca ulaşabilirsiniz.

 

  •  Saint Michel Çeşmesi (Fontaine St Michel) ;

 

 

Çeşme Figüre edilmiş Heykeller

Paris’ in 6. bölge komşusu  5. bölge (Latin mahallesi &  Saint Michel’de) sınırında bulunan Saint Michel Çeşmesi’ ne RER-C ya da RER-B’nin “St. Michel-Notre Dame” ya da 4 numaralı metro hattının “St. Michel” durağında  inerek te ulaşabilirsiniz (🚗 ). Çeşme 1858-1860 Yılları arasında Mimar Gabriel Davioud tarafından yapılmış. Çeşme dediğimiz yapı, bir binanın ön cephesini boydan boya kaplayan ve binanın ön cephesine yerleştirilmiş anıt bir çeşme . Bunu anımsatan bir bir çeşme de ;  Roma‘da La fontana Di Trevi  olarak bildiğimiz  Aşk Çeşmesi’ dir. Yani Roma, Acqua Felice çeşmesi konsepti esas alınmış. Çeşmenin ortasındaki ana figür, St Michel’in şeytanı yendiği sahne..  Heykelini yapan Francisque-Joseph DURET. Bu heykelin üzerinde durduğu kaya Félix Saupin tarafından biçimlendirilmiş. Anıt çeşmedeki rölyefleri de Noémie Constant yapmış. Çeşme, iki kanatlı Ejderha ve Sağduyu ve Adalet gibi erdemleri temsil eden heykeller de dahil olmak üzere etkileyici heykellerle çevrili. Çeşmede dokuz heykeltraş çalışmış. Renkli tasarımı, mermer ve bronz karışımı kullanılarak diğer Paris çeşmelerinden öne çıkmasına neden olmuş. Bugün, popüler bir buluşma noktası ve Latin Quarter ve Seine yakınlarında güzel bir simgedir. Boyutu ;  26 m. yüksekliğinde ve 15 m. genişliktedir.

St. Michel çeşmesinin solundan giden yol Lüksemburg Bahçesi ve Panthéon tarafına çıkıyor, yolun üstünde  orta çağ müzesi Musée de Cluny var. Eğer  sağ yönden giderseniz Odéon‘a, oradan da Saint Germain Bulvarı‘na kadar uzanırsınız. Burası çok merkezi bir nokta olduğundan çeşme de oldukça popüler.Paris’ lilerin buluşma noktası yani. Çevrede  bolca restoran ve bar bulunduğundan tam bir turistik cazibe merkezi buralar.

 
   Meydan ve Çeşmenin karşısında Seine nehri üzerindeki köprü – “Pont Saint-Michel” dir.

 

Köprünün karşı yakası  sol baştaki yapı ; Paris Adliye sarayı’ dır ( Parquet du Tribunal de Grande Instance).

Bu köprü, anakara’ yı  Île de la Cité‘ ye (ada’ ya) bağlar ve Paris’in en canlı bölgelerinden birine kolay erişim sağlar. 1857’de imparator III. Napoleon döneminde inşa edilen köprü, şehrin modernleşme sürecinin bir parçası olarak tasarlanmıştır. Köprü, adını yakınındaki Saint-Michel Meydanı‘ndan alır ve Paris’in tarihinde önemli bir yere sahiptir. Yapının kendisi, taş ve metalin zarif bir kombinasyonundan oluşur, bu da ona hem estetik hem de yapısal bir güç katar. Pont Saint-Michel, geniş yaya yolları ve güvenli korkulukları ile hem Parislilerin hem de şehri ziyaret eden turistlerin Seine Nehri boyunca keyifli yürüyüşler yapabileceği bir mekândır. Köprünün üzerinden geçerken, ziyaretçiler Notre-Dame Katedrali‘nin büyüleyici manzaralarının yanı sıra,  Sainte-Chapelle‘ in hemen arkasındaki   tarihi Palais de Justice (Ada’ daki Adalet sarayı) ve Conciergerie (ada’ daki Gotik kale ve Marie Antoinette’ın eski hücresinin bulunduğu Fransız Devrimi hapishanesi) gibi önemli yapıları da görebilirler. Pont Saint-Michel, aynı zamanda Paris’in edebi ve sanatsal yaşamında da bir simge haline gelmiştir; birçok yazar ve sanatçı, bu köprünün romantik atmosferinden ilham almıştır. Köprünün her iki yanındaki kafeler ve kitapçılar, ziyaretçilere Paris’in eşsiz atmosferini deneyimleme fırsatı sunar.

Palais de Justice de Paris – Paris Adalet Sarayı

 

Hazır nehir üzerinde ikien Parisi ikiye bölen SEİN  nehri için de birşeyler yazalım.

Paris’in merkezinden geçen Seine Nehri, şehrin tarihini, kültürünü ve güzelliğini yansıtan bir simgedir. Yaklaşık 775 kilometre uzunluğundaki bu nehir, Paris’in çok sayıda önemli yapı ve mekanını birbirine bağlar. Seine Nehri boyunca yapılan gezintiler, ziyaretçilere Paris’in büyüleyici manzaralarını ve tarihi köprülerini gözler önüne serer.

Seine Nehri, Paris’te birçok önemli turistik noktanın yanından akar. Eiffel Kulesi, Louvre Müzesi, Notre-Dame Katedrali gibi simge yapılar nehir kıyısında yer alır. Nehir boyunca yapılan tekne turları, ziyaretçilere şehri farklı bir perspektiften görmek ve Paris’in romantik atmosferini deneyimlemek için mükemmel bir fırsat sunar. Ayrıca, Seine Nehri’nin kıyıları, piknik yapmak, sanatçıları izlemek ve dinlendirici yürüyüşler yapmak için idealdir.

Seine Nehri, Paris’in tarihi ve kültürel dokusunu bir arada sunan eşsiz bir doğal güzelliktir.  Paris ziyareti sırasında mutlaka deneyimlenmesi gereken bir güzergahtır. Nehrin sunduğu manzaralar ve atmosfer, Paris’in büyüsünü tam anlamıyla hissetmenizi sağlar.

Saint Michel Köprüsü’ nün yaklaşık 400 m. kadar batısında bir köprümüz daha var.

 

✓  Pont Neuf ;

Şehrin en eski ve en ikonik köprülerinden biridir. 1578 yılında Kral III. Henri’nin emriyle inşa edilmeye başlanan ve 1607 yılında tamamlanan bu tarihi yapı, Paris’in geçmiş ile günümüz arasındaki köprüsü olarak kabul edilir. Adı “Yeni Köprü” anlamına gelse de, Pont Neuf günümüzde Paris’in en eski ayakta kalan köprüsüdür.

Pont Neuf, teknik ve estetik açıdan birçok yeniliği beraberinde getirmiştir. Toplam uzunluğu 232 metre olan köprü, geniş ve düz yaya yolları sunmasıyla dikkat çeker. Bu özelliğiyle, döneminin diğer köprülerinden ayrılarak, yaya trafiğine öncelik veren modern bir anlayışı temsil eder. Köprünün üzerinde yer alan 384 maske şeklindeki süslemeler, dönemin sanat anlayışını ve zanaatkarların ustalığını yansıtır.

Pont Neuf, sadece mimari bir başyapıt olmakla kalmaz, aynı zamanda Paris tarihinde önemli olaylara tanıklık etmiş bir simgedir. Köprü, Seine Nehri boyunca yapılan gezintilerin ve şehrin tarihi bölgeleri arasında bir geçiş noktası olmanın yanı sıra, sosyal yaşamın ve toplumsal olayların da merkez üssü olmuştur.

Günümüzde Pont Neuf, hem Parislilerin hem de dünya çapından gelen turistlerin uğrak noktasıdır. Köprünün üzerinden yapılan yürüyüşler, Seine Nehri’nin büyüleyici manzaralarını ve adanın sol yan ucundan ;  Ile de la Cité’nin tarihi siluetini sunar.

Biz şu an Ada tarafına (Île de la Cité) geçmiyoruz ve onu ileride görmek üzere bırakıp, Seine nehri kıyısınca batıya ilerliyoruz.

İster Seine nehri boyunca kıyıdan gezerek 1.5 km. kadar yürüyelim, ister St.  Michel meydanı’ ndan RER C trenine binerek (Saint-Michel Notre-Dame) bir  istasyon sonrası Musée d’Orsay da inelim (batı yönüne gidiyoruz), ister Bus 68-69 numaralı otobüslere binelim ve müze durağında inelim (🚗Orsay Müze ulaşımı)..

Alternatif ulaşım ; Az uzak da olsa ; M12 metro hattının Solférino ya da “Assemblée Nationale” duraklarından birinde inip çok az yürüyerek müzeye ulaşabilirsiniz. Tuileries Bahçesi‘ nin tam karşısında olan Orsay Müzesi’ne Solferino Köprüsü – Passerelle de Solférino‘ dan geçerek de ulaşabilirsiniz..

Kısaca hedef yakındaki Paris’in ünlü müzesi..

 

✓   Musée d’Orsay – Orsay Müzesi  ;

Paris’in kalbinde, Seine Nehri’nin sol kıyısında yer alan Orsay Müzesi, özellikle 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarının sanat eserlerine ev sahipliği yapar. Eski bir tren istasyonu olan bu yapı, 1986 yılında müzeye dönüştürüldü ve o zamandan beri dünyanın dört bir yanından sanatseverleri ağırlıyor.

Orsay Müzesi’nin koleksiyonları, özellikle İzlenimcilik ve Post-İzlenimcilik akımlarının başyapıtlarını içerir. Claude Monet, Edgar Degas, Vincent van Gogh, Paul Cézanne ve Auguste Renoir gibi sanat tarihinin dev isimlerinin eserleri bu müzede sergilenir. Müzenin mimarisi de, geniş mekanları ve muhteşem saat kulesi ile kendine has bir sanat eseri olarak kabul edilir.Sanatın, tarihin ve mimarinin birleşkesidir.

Orsay hakkında birkaç not daha.. Gözünüze Haydarpaşa Garı’nı getirin; neden mi Haydarpaşa? Çünkü burası da vaktiyle Gare d’Orléans adında önemli bir tren garıymış Paris için tabiki ; güneydoğuya kalkan bütün trenlerin ilk ve son hareket noktasıymış. 1900-1939 yılları arasında Gare d’Austerlitz‘ten uzatılan hat bu ana gar binasında son buluyormuş. Ama Paris’i yönetenler buranın işlevini kaybettiğini düşünmüş olacaklar ki daha sonra garı devre dışı bırakmışlar. “Yıkılsın mı otel mi olsun” tartışmaları sürerken müzeye dönüştürülmesine karar verilmiş. Ve sonuç; muhteşem bir müze ortaya çıkarmışlar.

Eğer Paris gezinizde vaktiniz çok darsa, Louvre Müzesi‘ni gezmek için yeterli zamanınız yoksa, ne yapıp edip bu müzeyi görmeniz tavsiye edilmekte!

Üst katlara çıkıp ana hole baktığınızda tüm eserleri görmüş  havasına girmek çok kolaydır.  Oysa gerçek öyle değildir. Müzedeki kalıcı sergiler kadar dönemsel sergiler de ilgi çekici olabiliyor. Ana hol çoğunlukla heykellerin sergilendiği bir galeri şeklinde düzenlenmiş. Üst kattaki Empresyonistler Galerisi ; Renoir’ın Bal du Moulin de la Galette tablosu en çok ilgi gören eser. Paris’te olacağınız tarihte hangi dönemsel serginin olduğunu takip etmek için, yazının sonunda yer alan, müzenin resmi sayfasını tıklayarak güncel bilgiye ulaşabilirsiniz. Yoğun ilgi olduğundan kapıda epey bir kuyruk beklemek zorunda kalabiliyorsunuz. O nedenle biletinizi önceden almakta yarar vardır. Müze için en az 3 saat ayırın! (alttaki tablo resimleri alıntıdır!).

 

Bal du Moulin de la Galette – Renoir

 

Jean-François Millet, “The Gleaners” (Toplayıcılar); 1857

 

Edouard Manet, “The Luncheon on the Grass” (Otlar Üzerinde Öğle Yemeği); 1863

 

Claude Monet, “Poppy Field” (Gelincik Tarlası); 1873

 

Vincent Van Gogh “Starry Night Over the Rhone” (Rhone Üzerinde Yıldızlı Gece); 1888

 

Vincent Van Gogh, “Self-portrait” (Otoportre); 1889

 

O. Hamdi Bey‘ in babası Sadrazam İbrahim Paşa ; ileri görüşlü, Paris’te eğitim görmüş bir Osmanlı aydını olup, oğlunun eğitimi için 1857-1869 yılları arasında Paris’te kalmasına sebep olur. O. Hamdi dönemin ünlü ressamlarından Gerome‘nin yanında resim dersleri alır. Bu aşamada da arkeoloji eğitimini de tamamlar. Ressam-Arkeolog ve Müzeci olarak anılır.

“Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosundan tanıdığımız, aynı zamanda İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin kurucusu da olan Osman Hamdi Bey‘in tablosu. Halen  PERA Müzesi – Tepebaşı’ nda sergilenmektedir.  Orsay Müzesi’ nde O. Hamdi’ yi görmek? Evet,  1903 tarihli ‘Çocuk Mezarları Önünde Yaşlı Adam’ tablosu da Pris Louvre’ da sergilenirken ORSAY’da sergilenmeye başlamıştır. ORSAY Müzesi’nde eseri sergilenen tek Türk Ressam O. Hamdi Bey’ dir.

 

Orsay Müzesi, Paris’teki sanat turunun en önemli duraklarından biridir. 19. yüzyıl sanatına ilgi duyan herkes için zengin bir kaynak sunar. Müzenin benzersiz koleksiyonu ve tarihi binası görülmeye değerdir.İçerisinde sergilenen eserler kadar bünyelerinde bulunan kafe ve restoranlarıyla da meşhur olmuş bir müzedir (Restaurant du Musée d’Orsay – müzenin 2. katında!).

Bir de, en üst kata çıktığınızda terasa da bakmayı sakın ihmal etmeyin. Buradan Louvre Müzesi, Tulieries Bahçesi ve ötelerde Montmartre Tepesi’ne doğru harika bir manzara var. Hatta bir küçük kafeterya da burada bulunuyor. Belki bu manzaraya karşı ayak üstü bir şeyler de atıştırmak isteyebilirsiniz. Terasın kışın kapalıdır.

 

Louvre Müzesi’ nden Orsay

  •  Ziyaret & Traifeler – web sitesi18 yaş altı herkes, 18-25 yaş arası Avrupa Birliği vatandaşları ya da AB oturum kartı olanlar için Orsay Müzesi ücretsiz gezilebiliyor. Bir de, Orsay Müzesi’ ni gezdikten sonra bir hafta içinde Opéra Garnieri gezmek isterseniz, orası için alacağınız bilete indirim yapılıyor. Pazartesi günleri hariç müze her gün 09:30-18:00 arası gezilebilir; Perşembe akşamları ise 21:45’ e kadar açık. Müzenin, resmi tatil olan 1 Mayıs ve 25 Aralık tarihlerinde kapalı olduğunu not edin lütfen. Ayrıca : Orsay Müzesi her ayın ilk pazar günü ücretsiz (rezervasyon şart!).
  • Tam bilet ; 16 € // 18 yaşından küçük bir çocuğa eşlik eden 1 yetişkin için “Enfant & Cie” bilet ismi ile giriş ; 13 € // saat 18.00 sonrası (Perşembe akşam bileti ; 12 € ) – (2025 yılı).

 

✓   Sırada şimdi Paris Seine nehri üzerinde bulunan  doğal ada‘ lar  bölgesi  ve şehrin nehirden sonraki kuzey kara kıyı şeridindeyiz. Sıra Ada’ ları tanımak olacak.Gezi alanımız Paris’in 1, 2, 3 ve 4. bölgesidir.

 

 

Paris  1-2-3-4 Bölgeleri

 

Paris’i ortadan ikiye bölen Seine Nehri‘ nin üzerinde, Paris’in tam merkezinde üç tane ada bulunur ve bu adalardan ikisi yan yanadır. Biri Île de la Cité – Cité Adası, diğeri de Île Saint-Louis – Saint Louis Adası olan bu adaların haricinde bir de Île aux Cygnes  adası var ; hatta turistik merkezin dışına çıkılır ise  “Île de la Jatte – Jatte Adası, “Île de Puteaux” gibi adalar da bulunmakta.

Cité Adası’ nı çoğu kişi tanır, çünkü Notre Dame Katedrali ve Sainte Chapelle bu ada üzerinde yer alır. Eskiden Lutetia olarak bilinen ve şehrin beşiği olarak kabul edilen Ile de la Cité, 22 hektardan fazla bir alanı kaplayan bu ada  sakin yaşam tarzı ile ve çiçek pazarı tezgahları arasında  özel mimari yapıdaki  konakların yer aldığı bir bölgedir.

Eski tarihinde ; Adaya yerleşen Galyalılar nehirde balıkçılık ve kayıkçılık yaparak yaşıyorlarmış. 4. yüzyılda, Roma valisinin kalesinin yeriydi. Yüzyıllar boyunca şehir, önce adanın sol kıyısında inşa edilmiş ve daha sonra bugün bildiğimiz şekliyle genişlemiştir. Ile de la Cité, Fransa’nın tarihi ve sembolik anıtlarının çoğuna ev sahipliği yapmaktadır. Ada, Paris’in Roma döneminden kalma tarihi izlerini taşır. Notre-Dame Katedrali, Gotik mimarinin en önemli örneklerinden biri olarak, dünya çapında bir üne sahiptir. Ayrıca, Sainte-Chapelle‘in muhteşem vitrayları  Paris’in zengin tarihini gözler önüne serer. Ada, dar sokakları, geleneksel kafeleri ve butik dükkanlarıyla da ziyaretçilerine eşsiz bir deneyim sunmakta.. Ayrıca Pont Neuf üzerinden  nehrin her iki tarafına geçebilir ve Kral Henry IV‘ ün at sırtındaki etkileyici heykeline daha yakından bakabilirsiniz.

Bu yürüyüş sırasında ayrıca Fransa krallarının ilk ikametgahı olan Adalet Sarayı –  Palais de Justice‘ i, Sainte Chapelle arkasında yer alan Conciergerie‘yi (mahkeme binası ve hapishane olarak hizmet vermiştir) izleyebilir ve 36 numaradaki polis soruşturma departmanının merkezini barındırmasıyla ünlü olan Quai des Orfèvres  nehir boyu yolu (rıhtım misali) üzerinde yürüyebilirsiniz.

Adı “Yeni Köprü” anlamına gelse de, Pont Neuf günümüzde Paris’in en eski ayakta kalan köprüsüdür. Toplam uzunluğu 232 metre olan köprü, geniş ve düz yaya yolları sunmasıyla dikkat çeker (yukarıda kısaca anlatılmıştır).

Saint Louis Adası ise Notre Dame‘ın tam arkasında yer alan küçücük bir adadır ve pek çok kişi bu adayı fark etmediğinden, kazara o tarafa geçer.  Oysa ki Paris’in en güzel köşelerinden biridir bu adacık.

Pont Saint Louis köprüsü;  Ile de Saint Louis ile Ile de la Cité’yi yani 2 adayı birbirine bağlayan tekköprüdür.

Adadaki tarihi  mekanlar..

 

✓  Sainte-Chapelle (Kutsal Şapel) ;

Ada’ da bulunan ve  13. yüzyıldan kalma bir gotik şapeldir. 1248 yılında Kral IX. Louis (Aziz Louis) tarafından yaptırılan bu yapının inşa edilme amacı, kutsal Hristiyan emanetlerini barındırmaktı (Kral IX. Louis, bu kutsal emanetleri Kudüs’ten getirtmiş ve bunları Fransa Krallığı’nın en değerli hazineleri arasında görmüştür.). Şapel, Paris’ teki Notre-Dame Katedrali’nin hemen yanında bulunur ve gotik mimarinin zarif bir örneği olarak kabul edilir. Gotik mimarisi ve benzersiz vitray pencereleriyle dikkat çeken Sainte-Chapelle, hem dini hem de sanatsal açıdan büyük bir öneme sahiptir.

Şapel’ in inşasına 1241 yılında başlanmış ve 1248’de tamamlanmıştır. Şapelin yapısı iki kattan oluşur: alt şapel ve üst şapel. Alt şapel, saray çalışanları ve halkın ibadeti için inşa edilirken, üst şapel Kral ve kraliyet ailesi için ayrılmıştır. Özellikle üst şapel, 15 metreyi bulan yüksek vitray pencereleriyle öne çıkar. Şapel gotik mimarisinin bir başyapıtıdır. Yapının dikey mimarisi, özellikle üst şapelde yer alan devasa vitray pencereler ile dikkat çeker. Pencerelerde İncil’den sahneler, Hristiyan tarihinin önemli olayları işlenmiştir ve bu pencereler yapının genel mimarisine eşsiz bir görsellik kazandırır. Pencerelerin her biri, İncil’in belirli bölümlerini anlatan sahnelerden oluşur. Sainte-Chapelle’in en dikkat çekici özelliği, toplam 1.113 sahne içeren vitray pencereleridir. Bu pencereler, İncil’den hikayeleri ve Hristiyan dünyasının önemli anlarını tasvir eder. 15 metre yüksekliğindeki bu pencereler, dönemin en büyük vitray işçiliği projelerinden biri olarak kabul edilir.

Şapel, tarihi boyunca dini törenlerin yanı sıra müzik etkinliklerine de ev sahipliği yapmıştır. Orta Çağ’dan bu yana şapel, dini müzik konserleri ve klasik müzik performanslarına sahne olmuştur (Mart ortasından Aralık ortasına kadar düzenli olarak klasik müzik konserlerine ev sahipliği yapmaktadır).  Her gün sabah 09:00’ da açılır ve sezona göre kapanış saatleri 17.00 – 19.00 arasında değişir. Yoğun sezonda (Nisan-Eylül) daha geç saatlerde kapanır. Şapel, öğle yemeği arası nedeniyle 13.00 – 14.15 saatleri arasında kapalıdır​.Biletler hem çevrimiçi hem de girişte satın alınabilir. Ancak, uzun kuyruklardan kaçınmak ve garantili bir giriş yapmak için çevrimiçi bilet almak daha iyi bir seçenektir (Tam ; 13 € – 2025) (Bilgi). Ayrıca, biletler dijital olarak teslim edilir ve girişte telefonunuzdaki e-bileti göstermeniz yeterlidir. Sainte-Chapelle, müze kartlarıyla da ziyaret edilebilir ve her ayın ilk Pazar günü ücretsiz giriş yapılabilir​.

🚗Ulaşım ; Metro 4 ( Cite) *** ; Metro 4 / RER B & C (Saint-Michel Notre-Dame).

 

✓  Notre Dame Katedrali –  (Cathédrale Notre-Dame de Paris) ;

Adada yer alan diğer gotik mimarinin en ünlü örneklerinden biridir. 12. yüzyılda inşa edilmeye başlanan bu tarihi yapı, hem dini hem de kültürel önemiyle dünya çapında tanınır. Yapımına 1163’te başlanan kilise tam anlamıyla 1345’te bitirilmiş. Katedral, olağanüstü vitray pencereleri, heybetli kuleleri ve detaylı heykelleri ile ziyaretçilere ortaçağ sanatının zarifliğini sunar. Şehrin piskoposluk merkezi de bu baş kilise olan katedral adıyla anılıyor.

Notre-Dame Katedrali zengin detayları barındıran devasa ön cephesi, asimetrik iki kulesi ve ön cepheden bambaşka bir tasarıma sahip arka cephesi ile Seine Nehri‘nin ortasındaki silüetini tüm ihtişamıyla tamamlıyor olması da ayrı bir özelliğidir.

Katedralin yapımı, birçok aşamadan geçerek yüzyıllar boyunca devam etmiştir. İç mekanı, yüksek gotik tonozları ve renkli vitrayları ile dikkat çeker. Notre Dame’ ın batı cephesi, üç büyük giriş kapısı ve ünlü Gül Penceresi ile göz alıcıdır. Katedralin kulesine çıkmak, Paris’in panoramik manzarasını seyretmek ek bir deneyimdir. 2019’da meydana gelen yangın, katedralin bazı bölümlerine zarar verse de restorasyon çalışmaları hala devam etmektedir. Katerdal içi dahil yanmış alanları tümü ile revüze edilmiş. 7 Aralık 2024 tarihinde ziyarete tekrardan açılmıştır.

Muhteşem mimarisi kadar Victor Hugo’nun ölümsüz eseri “Notre Dame’ın Kamburu” filmi ile de özleşmiştir. Ayrıca ; Notre Dame de Paris için Müzikal’ de var (video – tam süreli).

Notre-Dame Katedrali’ne giriş ücretsiz ancak genelde güvenlik kontrolü nedeniyle kapıda uzun ve kendiliğinden gelişen bir kuyruk olur.  Katedrali ziyaret etmek için rezervasyon zorunlu değil ama daha az sıra beklemek isteyenler için “rezervasyonlu” sırasısı da mevcut. Biz fazla beklemeden kısa sürede içeriye rezervasyon yaptırmadan girdik! Dikkat ; anlık olarak katedral yaklaşık 3000 ziyaretçi ile sınırlıdır. Ziyaret hafta içi ; saat 07.30-19.00  (perşembe 22.00) ; hafta sonu ; 08.00-19.30.. Hazine girişi ; 12 € / Arkeolojik kalıntı alanı ; 9 € – Tam bilet.

  •  Rezervasyon ve diğer konular için – bakın

Kulelere çıkmak için bilet almanız gerekiyor! Dikkat dik ve fazla sayıda merdiven var. Kuleye küçük gruplar olarak çıkılmakta. Olduki çıktınız, yukarıdan Paris’ in 360 derece manzarası şahane. Kış dönemi her ayın ilk pazar günü kule çıkışı ücretsiz imiş?! Kule çıkışı (Bell Tower) yangın sonrası durdurulmuştur ve 2025 yılı sonlarına doğru? tekrardan açılacağı ifade edilmektedir.

Notre-Dame Katedrali’nin önünde bulunan meydanda kaçırmamanız gereken iki detay var : Bunlardan biri Paris’in arkeolojik kalıntılarının da bulunduğu , meydanın hemen altında bulunan La Crypte, bir diğeri de, Fransa’nın sıfır noktası olarak belirlenmiş olan Point Zéro.

Katedral önündeki meydanda 15 ton’ luk bronz at heykeli bulunur. “Charlemagne ve Leudes” olarak adlandırılmış heykel ; V. Charles‘ın asasını tutarken taç giymiş figürüdür. 1853 yılında heykeltıraşlar Charles ve Louis Rochet ile dökümcü ustası Thiébaut frères tarafından yapılmıştır.

Notre Dame Katedrali’nin hemen yan sokağında bulunan ve Paris’teki en eski, en güzel restoranlardan biri olan “Au Vieux Paris de görülmesi, hatta mümkünse yemek yenmesi gereken yer olduğu önerilmekte (24 Rue Chanoinesse, 75004 Paris, Fransa).

 

Paris – Notre Dame’ dan görüntüler

Vaktiniz var ise ada’ da ;  Adalet Sarayı –  Palais de Justice‘ i ve  Sainte Chapelle arkasında yer alan tarihinde mahkeme binası ve hapishane olarak hizmet vermiş Conciergerie‘ yi de ziyaret edin.

Notre Dame Katedrali‘ nin sol tarafındaki sokaktan (Rue du Cloitre Notre Dame)  devam ettiğinizde “Pont Saint-Louis” köprüsüne ulaşacaksınız. Bu köprü araç trafiğine kapalıdır ve genelde üzerinde sokak sanatçıları olur. Bazen sihirbazlık gösterileri, bazen pandomim, bazen de akrobasi hareketleri izleme şansınız olabileceği gibi kimi zaman da şahane bir müzik dinletisi ile Saint Louis Adası tarafından size hediye olacaktır. Bu küçük adacıkta –  küçük meydanında sağlı sollu kafe ve restoranlar yer alır. Bölgede yer alan merdivenlerden nehir kıyısına inip dinlenmek elinizde. Yine ; Saint Louis Adası’nın ortasındaki ince uzun sokakta sol tarafta bir kokulu sabun  satan bir dükkan bulunmakta. Bitti mi? Hayır.. Paris’in en ünlü dondurmacılarından biri olan Berthillon‘un (bertiyon) asıl yeri de bu adacıkta ve tam ortasında (31 Rue Saint-Louis en l’Île, 75004 Paris). Saint Louis Adası’ndaki krepçiler de çok başarılı.

 

  Pont de Sully köprüsü ile adacığı terke ettiğinizde Seine nehrinin karşı yakasına geçmiş olursunuz. Yaklaşık 600 m. cadde üzerinden yürürseniz Bastil Meydanı‘ da olursunuz (Metro 1 – 5 – 8 / Bastille).

Meydan (Place de la Bastille),  Fransız tarihinin en önemli simgelerinden biridir. Fransız Devrimi’nin başlangıç noktası olarak kabul edilen bu meydan, bugün modern ve canlı bir atmosfere sahip. Eski bir hapishane olan Bastille’ in yıkılışının simgelediği özgürlük ruhunu yansıtır. 14 Temmuz 1789’ daki halk ayaklanması sırasında burada bulunan Bastille Hapisanesi‘nin, isyan eden halk tarafından basılarak mahkumların serbest bırakılması olayından alıyor. Ve her yıl 14 Temmuz Fransa’da “La Fête National Français – Fransız Ulusal Bayramı” olarak kutlanıyor. Meydan ortasındaki ünlü “La Colonne de Juillet” anıtının 1789’ daki devrimle bir ilgisi yok, 1830’ daki devrimin anısına dikilmiş olan bir  anıttır!.

Meydanın çevresindeki kafeler, restoranlar ve butikler, Paris’in dinamik yüzünü yansıtır. Yıl boyunca çeşitli festival ve etkinliklere ev sahipliği yapan meydan, Parisliler ve turistler için popüler bir buluşma noktasıdır. Ayrıca, tam meydanda bulunan çağdaş mimarisi ile modern opera binası – Opéra Bastille, meydanın etkileyici mimari yapılarından biridir ve dünya çapında ünlü performanslara ev sahipliği yapar. Bastille Meydanı’nın kuzey tarafında, iki tarafı yol, ortası ağaçlıklı alanın olduğu tarafta Pazar günleri semt pazarı kuruluyor (bilginize).

Biz buraları kısaca anlattıktan sonrası asıl “Île de la Cité”  adasının hemen karşısında bulunan dünyaca ünlü Müze’ ye gidelim. İster ada üzerinden “Pont Neuf” köprüsünü geçip, yürüyerek. İster toplu taşıma kullanarak (🚗Ulaşım ; Metro 1 – 7 / Palais Royal – Musée du Louvre   ;   Metro 14 / Pyramides ; Bus ; 21, 27, 39, 67, 68, 69, 72, 74, 85, 95 ) (Adres ;  Rue de Rivoli, 75001 – Paris)..

 

✓ Louvre müzesi  – Musée du Louvre ;

Louvre Müzesi, Paris’in en ünlü simgelerinden biri olup, sanat ve tarihin büyüleyici bir kavşağında yer alır. Orjinal olarak 12. yüzyılda bir kraliyet sarayı olarak inşa edilen bu yapı, 1793′ te müzeye dönüştürülmüştür. Cam piramidi ile ünlü olan bu müze, eski ve yeni mimarinin etkileyici bir uyumunu sergiler. Louvre, dünyanın en büyük ve en kapsamlı sanat koleksiyonlarından birine ev sahipliği yapmaktadır. Burayı gezerken muhteşem tarihi değerleri olan objeleri yakından görme şansını da yakalıyorsunuz,

Louvre’un koleksiyonu, eski Mısır eserlerinden 19. yüzyıl boyama ve heykel sanatına kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Müze, Leonardo da Vinci’nin ünlü Mona Lisa‘sı dahil olmak üzere pek çok ünlü esere ev sahipliği yapar. Müze, geniş galerileri ve labirent gibi koridorlarıyla ziyaretçilerine adeta bir zaman yolculuğu sunar. Ayrıca, Louvre, sanat tarihçileri ve araştırmacılar için de değerli bir kaynaktır.

Sekiz yüz yılı aşkın bir tarihi olan Louvre Sarayı tarih boyunca pek çok değişim geçirmiş. İlk yapıldığında kale görünümünde bir şatoyken farklı dönemlerde yapılan eklemeler ve düzenlemelerle saray olarak bugünkü halini almış.

Fransızların lüks, gösteriş ve bir o kadar da estetik anlayışlarının en görkemli örneklerinden biri olan bu saray 1793’ten beri müze olarak kullanılmakta ve Fransa’nın ilk müzesi olma ünvanını taşıyor (İkinci müze ise Musée Condé – Chantilly Şatosu’ dur).

Özellikle Mısır, Antik Yunan, Roma, Ortaçağ, Rönesans eserleri başta olmak üzere birbirinden değerli pek çok kültür hazinesini bünyesinde bulunduran Louvre Müzesi’ ni gezerken ilginizi çeken bir yol/rota belirleyip o çerçevede gezinizi şekillendirmeniz size daha yararlı olacaktır! Zira ; giriş kuyruğu şansınıza bağlı olarak uzun ya da kısa olabiliyor.

Louvre Müzesi, her yıl milyonlarca ziyaretçi çekmektedirve dünyanın en ünlü müzelerinden biri olarak kabul edilir. Louvre’ u ziyaret etmek, sadece sanat eserlerini görmek değil, aynı zamanda insanlık tarihinin ve sanatının derinliklerine bir yolculuk yapmak anlamına gelir.

Müzeye girmek için ana avludaki cam piramidin oradaki girişi ya da Rue de Rivoliüzerindeki Carrousel du Louvre(müzenin alt tarafında olan bir alışveriş merkezi) tarafından girerek müze  galerisini  kullanmanız gerekiyor. Biletlerinizi gelmeden önce, resmi müze web sitesi olan “BU Link”  üzerinden – internetten almanız önemle uyarılmakta!. Kalıcı ve geçici sergiler için farklı bilet kombinasyonları mevcut.

 

Müzenin en al benisi doğal olarak “Mona Lisa”..   okları takip ederek tablonun sergilendiği salona girdiğinizde karşılaşacağınız kalabalık kadar sizi şaşırtacak  öyle çook özenli  özel bir koruma önlemi olmadığı kanısına varabileceğiniz   alelade esermiş gibi sergilenirken “ünlü tablonun” tam karşısındasınız (ilkin bir kaç kişiden ibaret ip bariyerli koruma ve tablonun içinde olduğu ince cam ünite .. hepsi bu).

Louvre sadece Mono Lisa’ mı demek?  Tabiki hayır. Özellikle ;

“Les Noce de Cana – Kana’da Düğün” tablosu, Fransız Ressamlar bölümü, müzenin Antik Mısır & Yunan bölümleri, İtalyan Rönesansı dönemine ait resimlerin olduğu büyük galeri, üst kattaki Apollon Galerisi ünlü eserlerin  bulundukları yerlerdir.

Metro 1 ve  7  hattı ile “Palais Royal-Musée du Louvre” istasyonunda indiğiniz zaman  doğrudan istasyonundan iç galeri‘ ye ulaşarak  müze  girişine ulaşabileceğiniz gibi, üstteki cam piramidin yanındaki  sıraya girerek de müzeye giriş yapabilirsiniz.  Biletlerini önceden almış olanlar için Palais Royal tarafındaki girişide UNUTMAYIN!..

Kuş bakışı Louvre

 

  • bir bilgi notu ; İtalyan  Leonardo da Vinci 1516’ da Fransa kralı I. François’nın daveti üzerine Fransa’ya gelirken  Clos Luce Şatosu‘na yerleşir ve çantasındaki üç tablodan biri de Mona Lisa – La Joconde olarak da bilinir  – tablosu  imiş.. Yani I. François, Leonardo da Vinci’ yi krallığın baş ressamı, mimarı ve mühendisi olarak Fransa’ya davet etmeseymiş, Mona Lisa tablosu ne Fransa’ da ne de Louvre Müzesi’ nde olmayacak imiş.
  • Doğu Avrupa, Batı Avrupa, Mısır, Kraliyet Bahçeleri ve Cam Piramit gibi çeşitli bölümlerden oluşan müze, Fransız İhtilali’nden sonra açılan ilk müze olmasıyla da dikkat çekiyor. Dünyanın en önemli sanatçılarının ikonik eserlerinin yer aldığı Louvre Müzesi’ nde, 60.000 m2’lik toplam  alanında  ve  yaklaşık 350.000 sanat eseri sergilenmekte (Musée du Louvre ve Musée national Eugène-Delacroix  500.000’i n üzerinde eser içermektedir).
  • Louvre müzesi Kat planı (İng. )
  • Müze – Kolleksiyonlar / Kat Planı
  • Müze içinde bulunan tüm Kolleksiyon & Eserler

 

Louvre Müzesi Temmuz ve Ağustos hariç, her ayın ilk Cuma akşamı ücretsiz gezilebiliyor. Müze 18 yaşından küçük herkes için her zaman ücretsiz. AB vatandaşı ya da AB oturma izni olan 26 yaşına kadar gençler de ücretsiz müzeye girebilir.

  •  Resmi web sitesinden alım ile ( önceden alın!) ;  Tam bilet 22 € (2025) – 7 kişi üstü  grupindirimi vardır. Gün ve saat dilimli / Randevulu – Saat dilimleri =  sabah : 09.00- 13.00 / Öğlen ; 13.00- 18.00 / Akşam ; 18.00-19.00 arasında her yarım saat’ liktir.
  • 1 Ocak, 1 Mayıs ve 25 Aralık ve “salı” günleri Müze KAPALIDIR!
  • Pazartesi, Perşembe, Cumartesi,  Pazar ;  09.00-18.00  // Çarşamba, Cuma ; 09.00-21.00  Müze AÇIKTIR. Kapanıştan 1 saat öncesi son satış gerçekleşir.
  • Gruplara özel iki özel giriş ayrılmıştır: Richelieu geçidinde ve yeraltı alışveriş merkezi Carrousel’de

 

Biletinizi aldıktan sonra genelde ;  Sully, Denon ve Richelieu olmak üzere üç ana girişten birini seçip gezinize başlıyorsunuz (daha detay aşağıda). Ondan sonrası müze içinde güzergah ve seyriniz size kalmış.

 

 

 

Louvre Müze Griş Noktaları.1

 

Louvre Müze Griş Noktaları.2

 

Louvre Müzesine Nasıl Girilir ?

Müze her mevsim kalabalıktır..Bilet bulunmaz,  bulunsa da uzun kuyruklarda beklenir.  Bu yüzden Louvre’un dört girişini bilmek gerekecektir.

 

  • Louvre Piramidi ; Meydanda 1980 de yapılmış cam piramid. Bu piramidin tam dibinde, Louvre Müzesi’nin ana kapısı bulunur. Burada iki sıra vardır. Biletiniz varsa, sıranız kısadır ve güvenlik kontrolünden sonra müzeye hızlıca girebilirsiniz. Biletiniz yoksa, sıranız uzundur ve güvenlik kontrolünden sonra bilet satın almak durumundasınız. Temmuz- Eylül / Yaz dönemi – saat 09-18 arası bu girişa çıktır. Biletli iseniz ortalamada 15- 20 dk.da, biletinizyaksa ortalama 1 saat içinde müzedesiniz. Metro’ dan çıkış sonrası 3 dk. yürüme sonrası “Place du Carrousel” – meydanı ve kuyruk yerindesiniz.
  • Carrousel du Louvre ;  “Louvre’un alışveriş merkezi ” girişilidir. Dışarıdan içeri girmenin en basit yoludur. Bu yüzden birçok insan Carrousel du Louvre girişinde toplanır. Henüz bir biletiniz yoksa, bir bilet satın alabilmeniz için güvenlik kuyruğunda uzun süre beklemeniz gerekebilir!. Bazen, bu girişten yalnızca gruplara izin verirler. Sıraya girmeden önce kontrol etmeniz mantıklı olacaktır! Metro 1 ve 7 no. lu hatlar buraya doğrudan açılacaktır. Metrodan çıkmadan. Bilet beklemeniz en az 30 dk.
  • Porte de Richelieu /  Richelieu Geçidi girişi  ;

Müzeyi bir grupla ziyaret ediyorsanız veya yıllık geçiş kartınız varsa, bu kapıdan hızlıca girebilirsiniz. Rue de Rivoli cadde üstünde,  Seine Nehri’nin yanında, Louvres’un tam  karşısındadır. Bu girişin yakınında, görmeniz gereken bir heykel bahçesi vardır. Bu girişi kullanmayı planlıyorsanız, biletlerinizi erken ayırtın. Biletli olarak 10 dk. içinde müzedesiniz.

  • Aslanlı Kapılar – Louvre Porte des Lions ; Bu giriş Louvre’un içindedir. Aslan Kapısı girişinde normal miktarda insan vardır. Louvre Piramidi’nin yakınındadır, bu nedenle ana girişte çok sayıda insan var ise ;  bu girişin açık olup olmadığını kontrol edebilir ve ardından kullanmaya karar verebilirsiniz.

 

  •  GELELİM EN CAN ALICI MÜZE GİRİŞİNE ! ;

Biz (4 kişi) Mart 2025 te Paris’  te iken hafta içi bir günü biletsiz olarak müze ziyaretine ayırdık. Doğrudan metro istasyonundan çıkmadan, alttan “Carrousel du Louvre – AVM” üzerinden müzeye ulaştık. Çok uzun olmasa da iyi kuyruk vardı. Bilet için kuyruğa girdik. Az bekledik, sonra bir görevli geldi!. Bilet olup olmadığını sordu?. Yok dedik.. “Çok beklersiniz” dedi. Bu arada ne oldu ise?  “az bekleyin size yardımcı olacağım” sözü ile kuyrukta bekleme başladık. 5 dk. sonra arkadaş bizi kuyruktan aldı 😉 .. Biz herhangi bir teklifte bulunmadık!  Bura çok önemli! Hani derler ya paşa paşa sıramızı bekliyorduk.  Veee, 3-4 dk. sonrası bazı ofisleri – kapıları görevli eşliğinde aşarak küt kendimizi o ünlü “Louvre” un içinde bulduk.

Kaç’ a mı patladı ? Zaten resmi giriş ücreti 22 €  idi.. x 4 = 88 € ..bu tutar zaten ederi – resmi olanı ! .. 100 € ile (üstü de bahşiş gibi oldu ya, neyse) iş çözüldü..Ne bilet’ imiz OLDU – Ne de yaşanmış olan bir SORUN..Her şey tıkır tıkır, yolu ile..YORUMSUZ 😉 😉

Şimdi ; Bu bize şans mı idi? Yoksa Avrupa’ nın göbeğinde sistem mi değişmişti? .. Koskaca Fransa ve Louvre?... Bir cepheden bakılır ise ; her gün dolu dolu günleri olan ünlü müzede, günlük bu tür girişli kaç kişi? oluru öylede fazlaca düşünmeden biz müze ziyaretini 4 saatte tamamladık.. Kısaca ; Benim sorunum olmaktan çıkıverdi konu..  Fransa ve yetkililer düşünsün.. Sorun (tabiki var ise) oranın..

Bu da müzeye olası olabilecek  5. giriş yolu (Şanslı günün ise – VİP Giriş Kapısı!).. Literatüre geçer artık  😉

Sakın olaki birine kuyrukta bekler iken teklif sunmayın! Biraz hüzün, mutsuzluk ve acabalar ile sırada bekleyin 😉 belki size de piyango her an çıkabilir? belli mi olur.
 
 
 
Ziyaret için bir kaç öneri..

  • Mevsimlerden bağımsız olarak müzeyi ziyaret etmek için en iyi gün Perşembe’dir. Bu gün en az kalabalığın olduğu gündür. Hafta sonlarından kaçının.
  • Louvre Müzesi’ndeki kalabalık kapanış saatine doğru azalmaktadır; bu durumdan faydalanmak için kapanış saati giriş bileti alabilirsiniz.
  • Louvre Müzesi için Skip The Line biletleri satın alın ve zaman aralığınızı kaçırmayın. Bu şekilde, yalnızca birkaç dakikalık bekleme süreniz olur.
  • Eğer biletinizi satın aldıysanız ve Louvre  Piramidi girişini kullanmayı planlıyorsanız, bilet sahiplerine ayrılmış turuncu sırada olduğunuzdan emin olun.
  • Louvre’a gece gitmek, gün içinde diğer müzeleri ve turistik yerleri keşfetmeniz için size daha fazla zaman tanır ve Paris’teki zamanınızı optimize eder.
  • Müzeyi tanıyın ve öncelikle müzedeki önemli alanı hedefleyin. Apollo Galerisi’ndeki tavanı ve Kral Tacını kaçırmayın.

Paris’teki en iyi müzeleri ziyaret etmekle ilgileniyorsanız, Paris Müze Kartı yada buraya bakın –  satın –  almanız şiddetle tavsiye edilir (2-4-6 günlük).

 

 

Louvre’ un En’ leri…

Leonardo da Vinci, “Mona Lisa”; 1503

Eugène Delacroix, “Liberty Leading the People” (Halka Yol Gösteren Özgürlük); 1830

“Winged Victory of Samothrace” (Semadirek Kanatlı Zaferi); MÖ 190

Edme-François-Étienne Gois, “Corinne”; 1836

Paolo Veronese, “The Wedding at Cana” (Kana’da Düğün); 1562 – 1563

“Diane de Gabies” (Gabii’nin Diana); 1792

Théodore Géricault, “Raft of the Medusa” (Medusa’nın Salı); 1818 – 1819

Lorenzo Bartolini, “Nymphe au Scorpion” (Akrepli Su Perisi); 1835 – 1845

Polycles, “The Sleeping Hermaphroditus” (Uyuyan Hermaphroditus); M.Ö. 2

Paul Le Moyne, “La Nymphe Echo” (Yankı Perisi); 1821

Jacques-Louis David, “The Coronation of Napoleon” (Napolyon’un Taç Giyme Töreni); 1805 – 1807

Alexandros of Antioch, “Vénus de Milo” (Milo Venüsü); M.Ö. 100

Antonio Canova, “Psyche Revived by Cupid’s Kiss” (Cupid’in Öpücüğü ile Yeniden Canlanan Psyche); 1793

Michelangelo, “Dying Slave” (Ölmekte Olan Köle); 1513 – 1516

 
 

 

Louvre Müze’ sinden – Bazı Eserler

 


 

Louvre müzesinin hemen kuzey komşusu ; Bir Saray ve bahçesidir.

✓ Jardin du Palais Royal – Palais Royal ;

Palais-Royal ve bahçeyi, Louvre’ un hemen arkasında bulacaksınız. Başlangıçta Palais-Cardinal olarak adlandırılan Palais-Royal, Kardinal Richelieu‘nun kişisel ikametgahıydı. Richelieu’nun ölümünden sonra saray Kral Louis XIII’ ün mülkü oldu, dolayısıyla adı Palais-Royal olarak değiştirildi. Palais-Royal, Fransız Devrimi’ ne kadar kraliyet sarayı olarak kalmıştır. Jardin du Palais-Royal’in de benzersiz bir tarihi vardır. Pierre Desgots, bahçeyi ilk olarak 1633′ te Kardinal Richelieu için tasarlar. Daha sonra mekan güzel bir bahçeye dönüştürülür.

1992’de bahçe  yeniden geliştirme projesi alınmıştır. Amerikalı peyzaj mimarı Mark Rudkin, dört merkeze çiçek tarhını ekler. Ayrıca insanların gelip mekanın tadını çıkarmasını teşvik etmek için banklar da ekledi. Bugün bahçe, Paris’teki beş Jardins Remarquables‘tan (Olağanüstü Bahçeler) biri olarak kabul ediliyor.

Fransız sanatçı Daniel Buren‘ in çağdaş sanat enstalasyonu olan “Les Deux Plateaux” ilginç bir görseldir. Çeşitli boyutlardaki siyah ve beyaz sütunlar iç avluda bir ızgara oluşturur (Daha yaygın olarak Colonnes de Buren olarak bilinen Les Deux Plateaux, Fransız sanatçı Daniel Buren tarafından 1985-1986 yılları arasında yaratılmış bir sanat enstalasyonudur. Paris’ te  Palais Royal’ in iç avlusunda yer almaktadır).

Işığı yansıtan gümüş topları ile  Pol Bury‘ nin 1985 te yaptığı  Sphérades çeşmesi bahçe ile sütunlar arasında yer alır (yukarıdaki görseller alıntıdır!).

Jardin du Palais-Royal dört mevsim boyunca güzeldir.  Noel ağaçlarının, ister ilkbaharda çiçek açan  manolya ağaçlarının , yazın parlak yeşil yapraklarını veya sonbaharda değişen ve dökülen yaprakların tadını çıkarın.

Café Kitsuné, Paris’te de  kahve dükkanları olan bir işletme. Palais-Royal’daki orijinal şubelerinden küçük ve şirin. Kahvenizi içmek için kullanabileceğiniz bir de terası var.

🚗 –  Ulaşım ;  Metro 7-14 / Pyramides
 
 
 

 

Paris Gezimize sonraki  sayfada devam…

 

 

Önceki Sayfa  / Sonraki Sayfa –

 

– Paris Ana Klasör’ e – Dön –